ALLAHÜMME SALLİ VE SELLİM ALA SEYYİDİNA MUHAMMED
  Kitabu’r-Ruh
 

İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-Ruh

Rasûlullah, ümmetinin ölülere: "Ey mü'minler topluluğu! Allah'ın selamı üzerinize olsun (Es-selamü aleyküm dâre kavmin mü'minin)" şeklinde selamlarını alıyormuş gibi selam vermelerini önermiştir. Haddizatında bu şekilde selam, duyan düşünen insanlara verilir. Ölüler kendilerine verilen selamı duymamış olsalardı (ki, yokluk ve cansıza hitap olacağından) bu abes olurdu. Ölünün ziyaretçilerini tanıması tevatüren sabit olduğu gibi selef alimleri de bu konuda müttefiktirler.

Başka bir pasaj:

Düşün; birisi, dostunu yahut akrabasından birini yahutta bir başkasını rüyasında görmüş; gördüğü kişi, buna yalnızca rüya gören kişinin bildiği bir bilgi vermiş, yahut gizlediği bir malın yerini göstermiş yahut onu olacak tehlikeli bir işten sakındırmış yahutta olacak bir şeyle müjdelemiş ve bunlar da gerçekten dediği gibi olmuş yahut rüya görenin veya yakınlarından birinin şu zamanda öleceğini söylemiş; bu da gerçekleşmiş yahutta bolluktan veya kıtlıktan, düşmandan, musibetten, hastalıktan veya bir maksadından bahsetmiş, bunlar da dediği gibi olmuş. Bu gibi hâdiselerin sayısını Allah'tan başka kimse bilemez İnsanlar bunun mümkünlüğünde birleşmişler. .Birçokları gibi biz de bundan daha acaiplerini duymuşuzdur, görmüşüzdür. Şu iddia yersizdir: "Bütün bunlar uyku anında nefsin bedenî meşgalelerden uzaklaştığında kişiye beliren nefiste zaten var olan ilimlerdir. İnançlardır." Bu iddia bâtılın, muhalin ta kendisidir. Çünkü nefsin, ölünün haber verdiği şeyden asla bilmiyordu...

Başka bir pasaj:

Kişinin ölüyü rüyasında görüp ölüye bilgiler vermesi, ölünün de kişinin bilmediği birşeyi bildirmesi böylece geçmişte ve gelecekte haber verilen şeyin gerçekleşmesi bazan yerini ölüden başka kimsenin bilmediği medfun bir maldan bazan da borcu olduğunu bildirmesi, dirilerin ruhlarının ölülerin ruhlarıyla birleşeceğine delildir. Daha da garibi, ölüden başka kimsenin bilmediği ve hatta şu zamanda başımıza gelecek şeyi bildirmesi de ruhların birleşeceğine delildir. Haber verilen şey gerçekleşir; bazan da ölü, insana sadece kendisinin bildiğini bir olayı anlatır...

Başka bir pasaj:

Rabiâ ölünce, bir kadın onu rüyasında yünden bir başörtüsü ve cübbe ile kefenlendiği halde süslü bir elbise ve ipekten bir başörtüsü ile görür. Ona der ki: "Kefenin olan yün başörtüsüyle cübbeyi ne yaptın?" Rabia: "Allah'a yemin olsun ki onlar üzerimden çıkarıldı bunlar giydirildi, kefenimi dürdüm. Bunları giymem bana yasaklandı. Sonra da kıyamet günü tam mükâfatımı almak için illiyyûn cennetine yükseltildim." "Bu halinle sen dünyada olup bitenleri bilebiliyor musun?" Rabia: "Bu, Allah'ın veli dostlarına verdiği kerametle oluyor."


Kabirdekilerden yardım istemekle alakalı misal

İbni Kayyım "kabirdekilerden yardım istemek" ile alakalı nasıl bir misal vermiş...

Yalan söyleyeceğini hiç sanmadığım biri bana şunu anlattı: Bir kadın evinin yıkılması, sonra da yeniden yapılması için muayyen bir ücret karşılığında beni tuttu. Yıkmaya başladım. Birden kadın ve etrafındakiler gocunmaya başladılar. Kadına dedim ki: "Ne oluyor?" Kadın: "Allah'a yemin olsun ki bu evi yıkmamın bir amacı yok. Olayı sana anlatayım. Çok zengin bir babam vardı. Geçenlerde öldü. Ama fazla malını bulamadık. Durum böyle olunca malının gömülü olacağını düşündüm, acaba bulamaz mıyım diye gördüğün gibi evi yıktırmaya karar verdim" dedi. Orada bulunanlar kadının anlattıklarını duyunca: "Malı bulmanın daha kolay yolunu denedin mi?" dediler. Kadın: "Hangi yol" diye sordu. Adamlar: "Fülanca adama git, gece başından geçenleri ona anlat, umulur ki babanı görür de yorulmadan külfete girmeden malın yerini öğrenirsin." Bu teklif üzerine kadın gitti, meramını adama anlattı, geri döndü. Kadın adamın kendi ismiyle babasının ismini yazdığını zannediyor. Ertesi gün işe erken başladım. Bir müddet sonra kadın adamın yanından geldi. Bana dedi ki: "Adam diyor ki: "Babanı gördüm. Malın, evdeki tümseğin altında olduğunu söylüyor." Hemen tümseği genişçe kazmaya başladım. Biraz derinde içerisinde mal bulunan bir çömlek çıktı. Bu duruma ben hayret ederken kadın bulduğum şeyin çok az ve yetersiz olduğunu, "Babamın malı daha çoktu" diyerek küçümsüyordu. Kadın dedi ki: "O adama yeniden gideyim." Adama vardı ve babasıyla yeniden görüşmesini istedi. Adam bir gün sonra babasıyla görüştü ve gerekli şeyleri öğrendi. Ertesi gün kadın gelince ona olayı anlattı: Baban sana diyor ki: 'Zeytinyağı deposunun hemen altındaki dört köşe havuzu kazı, mal orada." Kadın hemen döner, öğrendiklerini işçisine anlatır. Mahzeni açarlar" yan tarafta dört köşe havuzu görürler. Zoraki havuzu kazınca içerisi dolu büyük bir bir cam kavanoz çıkar, onu da alır. Mal sevdasına düşen kadın yeniden o adama başvurmuşsa da birşey elde edememiş. Babası adama demiş ki-"Kızım hakkına düşeni aldı. Geriye kalan malımın üzerine ise kurnaz biri oturdu, hakkına düşeni aşırdı." Bu konuda gerçekten daha birçok misaller sayılabilir. Rüyasında tavsiye edilen ilaçları kullanarak şifâ bulanların sayısı da gerçekten çoktur. Birçok insanın bana anlattığına göre îbni Teymiyye karşıtı birçok kişi ölümünden sonra onu rüyasında görüp ferâiz ve başka konularda sorular sormuşlar; İbni Teymiyye de onların doğru cevaplarını vermiştir. Velhasıl bu gerçeği, sadece, ruhları, hükümlerini ve durumlarını bilmeyen insanlar kabul etmezler. Başarı Allah'tandır.


MEYYİTLERİN RUHLARI İŞ YAPAR MI?

İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 140-141.


Bedenin esaretinden, ilgisinden, meşguliyyetinden kurtulan ruhun tasarrufu, kuvveti, nüfuzu, himmeti .. bedenin ilgi ve meşguliyyetleri altında ezilmiş, esir ruhtan çok daha ileri seviyededir. Hakikatte ruh; yüce, temiz, büyük ve yüksek himmetli bir ruh olduğu halde, bedene mahbus iken böyle oluyorsa acaba bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olabilir? O halde ruh, bedenden ayrılınca ayrı bir hale, ayrı bir fiile dönüşür. Bedenden ayrılan ruhların, rüyalarda bedene tekrar dönerek bir kişinin, iki kişinin yahut çok az sayıda insanın oldukça kalabalık bir topluluğu hezimete uğratmasıyla ilgili insanların gördükleri rüyalar, tevatür derecesinde çoktur. Resûlullah'ın “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Ebû Bekr ve Ömer'in “radıyallahü anhümâ” ruhlarının, mü'minlerin sayısının azlığı ve güçsüzlüklerine rağmen, kendilerinden sayıları ve hazırlıkları çok olan küfür ve zulüm ordusunu yendikleri, nice rüyalarda görülmüştür.



KABİRDEKİLERLE RABITA

İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 31-46.

Dirilerin ruhlarıyla, ölülerin ruhlarının birbirine kavuşacağı ile ilgili delillerin sayısı Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği kadar çoktur. His, vakıa en açık delillerden sayılır. Dirilerin ruhlarının birbiriyle kavuşması gibi ölülerin ruhlarıyla dirilerin ruhları da birbiriyle kavuşurlar....

Bu konuda gerçekten daha birçok misaller sayılabilir. Rüyasında tavsiye edilen ilaçları kullanarak şifâ bulanların sayısı da gerçekten çoktur. Birçok insanın bana anlattığına göre İbni Teymiyye karşıtı birçok kişi ölümünden sonra onu rüyasında görüp ferâiz ve başka konularda sorular sormuşlar; İbni Teymiyye de onların doğru cevaplarını vermiştir. Velhasıl bu gerçeği, sadece, ruhları, hükümlerini ve durumlarını bilmeyen insanlar kabul etmezler. Başarı Allah'tandır.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 11-21.

«Bana selam verdiğinizde Allah ruhumu geri verir, böylece selamınızı alırım.>> Süleyman b. Nuaym da: Rasûlullahı rüyamda gördüm. Dedim ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! İnsanlar kabrine varıp Sana selam veriyorlar. Bari selamları Sana ulaşıyor mu?" Rasûlullah: "Evet, selamları alıyorum" dedi. Süleyman b Nuaym: Allah Rasûlü ashabına, kabre vardıklarında: "Es-selamû aleyküm ehle-d-diyâri'l-hadîs" yani: "Ey yeni memleketin sakinleri! Allah'ın selamı üzerinize olsun" demelerini öğretmiştir. Bu hadis de ölünün kendisine verilen selamı bildiğine ve onu aldığına delildir.

Ebû Muhammed Fadl b. Muvaffık'tan nakleder: Babamın kabrini ziyarete defalarca gittim. Bir gün bir cenaze merasimine katıldım. O gün işim âcil olduğundan babamın kabrine varamadım. Gece rüyamda babamı gördüm. Bana dedi ki: "Oğlum, artık niçin gelmiyorsun?" Ben de: "Baba, sen benim ziyaretimden haberdar oluyormusun?" "Evet, vallahi haberdar oluyorum oğlum. Köprüden geçip mezarıma gelirken, başımda otururken ve ayrılıp giderken köprüyü geçene kadar hep sana bakıyorum" dedi.

Amr b. Dînar'ın şöyle dediği nakledilir: "Bir kimse öldüğü zaman, ehlinin kendini yıkayacaklarını, kefenleyeceklerini bilir, onlara bakar durur."

Mücâhid de der ki: "Kişi ölümünden sonra kabrinde oğlunun güzel amelleriyle müjdelenir."

ÖLÜLER, ZİYARETÇİLERİNİ VE ONLARIN KENDİLERİNE VERDİKLERİ SELAMLARI BİLEBİLİRLER Mİ?

Konuyla ilgili olarak Sahabeden birçok hâtıralar gelmiştir. Abdullah b. Ravaha'nın Ensar'dan bir akrabası eliyordu ki: "Ey Allahım! Abdullah b. Ravaha'nın yanında yüzümüzü kızartacak davranışlardan Sana sığınırım." Bu söz, Abdullah b. Ravaha'nın şehâdetinden sonra söylenmiştir.

Kabirde yatanlar ziyaretçilerini hissettiklerinden dolayı onlara (ziyaretçilere) gerçek ziyaretçi demek yerinde olur. Ölünün, sözkonusu ziyaretten haberi olmazsa buna ziyaret denmez. Her millette ziyaretin makul manası budur. Selam alamayacak kimseye selam vermek boşuna olacağından selamı da buna dahil edebiliriz. Rasûlullah, kabir ziyaretleri esnasında ümmetine şöyle demelerini talim etmiştir: "Ey mü'minler, müslümanlar topluluğu! İnşallah biz de size kavuşacağız. Allah, dünyadan ayrılmış sizlere ve biz dünyadakilere rahmet etsin. Allah'tan hepimize afiyet vermesini dileriz. (Selamûn aleyküm ehle'd-diyarı mine'l-mü'minine ve'l-müslimîne. Ve innâ inşaallahü bikum hâhikûn. Yerhamullahü'l-müstakdimîne minna ve min-küm ve'1-müstehirîn. Meselullahe lenâ ve lekümü'l-afiyete). Böyle bir selam, hitap; her ne kadar selam veren selamının karşılığını duyamasa da duyan, karşılığını veren akıllı bir varlığa verilir.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruh, İz Yayıncılık: 22-26.

 

[Ölülerin] bedenleri dağılsa da söylenenleri duyacakları bildirilmiştir. Bu durumda ölülere hitaptan maksat, bedenlere bağlı sözkonusu ruhlara hitaptır."Kabirde olanlara sözlerini duyuramazsın" âyeti celîlesinin siyakından kâfir bir kimsenin faydasına olacak bir biçimde hayatta olanın sözünü duyamaması anlaşılmaktadır. Nitekim kabirde bulunanlar söylenenleri işlerine yarayacak biçimde duyamazlar. Ancak Yüce Allah ölülerin hiçbir şey duyamayacaklarını ifade etmemiştir. Bilakis Ölülerin ziyaretçilerinin ayak seslerini duyduklarını; Bedir ölülerinin Rasûlullah'ın konuşmasını duyduğunu bildirmekte ve de yaşayan birine hitap ediyormuşcasına onlara da hitap edilmesini meşru saymıştır. Bu nedenle de mü'min kardeşine selam verenin selamının alınacağı da haber verilmiştir. Bu âyetin bir benzeri de şudur: "Sen, ölülere duyuramazsın. Arkalarını dönmüş kaçarken sağırlara da davetini

işittiremezsin" ölülerle birlikte sağırların da daveti duyamaması her ikisinin de davete ehil kimseler olmadığına delildir. Bu iki kısım insan ölü ve sağır olunca, bunlara birşey duyurmak, anlatabilmek mümtenîdir demektir. Bu görüş doğrudur ama, ölümden sonra bir Ölçüde bedenle alakasını kesmemiş ruhlara kötü durumlarını, alçaklıklarını duyurmanın imkânsızlığını ifade etmemektedir.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu’r-ruhdan Hadisler

1-İbni Abdü'1-Ber der ki: "Rasûlullah'tan gelen bir habere göre: 'Bir kimse dünyada tanıdığı bir kimsenin kabrinden geçerken ona selam verirse, ölü­nün selamı alması için (Allah) ruhunu ona iade eder"buyurulmuştur

2-Bekir Abdullah b. Muhammed b. Ubeyd b. Ebi'd-Dünyâ, Kitâbiı'l Kubûr'un ölülerin ziyaretçilerini tanıması babında der ki: Muhammed K* Avndan, o da Yahya b. Yemândan , o da Abdullah b. Sem'ândan, o da Zeyrf k Eslem'den, o da Hz. Âişe'den rivayet ettiğine göre, Rasûlullah şöyle buyvı muştur: "Bir kimse müslüman bir kardeşinin kabrine varır, kabrinin bası da oturup onunla selamlaşırsa, ölü selamını alır ve ayrılana kadar ziyarete'" siyle beraber olur."

3-Muhammed b. Kudâme el-Cehverî'nin Ma'n b îsâ el-Kazzâz'dan, o da Hişam b. Sa'ddan, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Ebû Hureyre'den naklettiğine göre, Rasûlullah şöyle buyurur: "Bir kimse tanıdığı bir kişinin kabrine varın selam verirse, ölü onu tanıyarak selamını alır. Tanımadığı bir ölüye selam verdiğinde ise yalnızca selamım alır."

4- Muhammed b. Hüseyn Yahya b. Bistam el-Asgar'dan o da Mes-ma'dan, o da Âli Asım el-Cuhderiye mensub birinden naklettiğine göre ona dedim ki: "Sen hâlâ ölmedin mi?" Asım Cuhderî: "Evet öldüm" dedi. "Peki şimdi neredesin?" Asım: "Şu anda cennet bahçelerinden bir bahçedeyim. Bir­kaç arkadaş cuma gece ve sabahları Bekir b. Abdullah Müzenî'nin evinde toplanır, sizler hakkında bilgiler alırız" dedi. "Bedenlerinizle mi yoksa ruhlarınızla mı toplanırsınız?" Asım: "Heyhat...! Keşke bedenlerimizle bir araya gelebilsek. Ruhlarımızla hakkınızda bilgi alıyoruz" dedi. "Yaptığımız ziya­retlerden haberiniz oluyor mu?" Asım: "Evet, cuma akşamından cumartesi sabaha kadar yaptığınız bütün ziyaretlerden haberimiz oluyor" dedi. Diğer günler yapılan ziyaretlerden niçin haberdar olamadıklarını sorduğumda: "Bu cuma gününün fazilet ve büyüklüğündendir" dedi.

5-Halid b. Haddaş'tan, o da Cafer b. Süleyman'dan, o da Teyah'tan şöyle rivayet etmiştir: "Mutrif cuma akşamları yemeğini yer evden çıkardı." Ebû Teyah anlatıyor: "Birgün fenerini aldı, atına bindi ve kabre kadar vardı. Bak­tı ki kabirdekiler kalkmış oturuyorlar. Birbirlerine: "Şu adam, cuma günleri gelen Mütrif tir" dediler. Onlara sordum: "Bu günün cuma günü olduğunu bi­lir misiniz? Onlar: "Evet, kuşların ne dediklerini bile biliriz" dediler. "Peki ne diyorlar?" dedim. Dediler ki: "Selam, selam diyorlar".

6-Muhammed b. Hüseyn Yahya b. Bükeyr'den., o da Fadl b. Hâl b. Süfyan b. Üyeyne'den nakleder. Uyeyne anlatıyor: Babam ölünce çok hüzünlendim. Hergün kabrini ziyarete giderdim. Ama zamanla aksattım. Birgün kabre va­rıp orada bir yere oturdum. Uyku bastı uyumaya başladım. Rüyamda baba­mın kabrinin açıldığını, kefeninden çıkarılmış olduğunu ve ölüm halinin üzerinde olduğunu gördüm. Babamın bu halini görünce gözlerim sulandı. Babam: "Oğlum, seni ben­den alıkoyan nedir?" dedi. Ben de: "Geldiğimden haberin oluyormuydu?" di­ye sordum. Babam: "Geldiğini farkeder, seninle ünsiyet kurar, arkadaşlarla beraber dualarına sevinirdik" dedi. Bundan böyle babamı daima ziyaret et­tim.

7-Muhammed'den, o da Yahya b. Bistam'dan, o da Osman b. Şevde et-favî'den rivayete göre Tafavl der ki: Annesi abidlerdendir. Rahibe diye bilinir. Ölümü yaklaşınca başını havaya kaldırdı ve: "Ey erkek ve kadın ya­kınlarını, ey hayatımda memâtımda kendilerine güvendiğim dostlarım, beni ölüme terketmeyin, çıplak vücudumu kabre koymayın" dedi. Nihayet kadın­cağız öldü. Ben de her cuma kabrine gider; ona ve yanındakilere duâ istiğfar ederdim. Birgün onu rüyamda gördüm. Ona dedim ki: "Nasılsın ey anne?" "Oğlum, ölüm gerçekten acıdır. Allah'a hamd olsun şimdi ben cennet kokula­rının hissedildiği hoş bir Berzahtayım. Haşr gününe kadar saf ipek ve yaldız­lı yataklarda yatacağız." Dedim ki: "Peki bir ihtiyacın var mı?" " dedi. "Nedir?" dedim. "Her zamanki gibi bizi ziyarete gel ve dua et. Cuma günleri her gelişinde: "Ey Rahibe! işte bu gelen oğlundur" diye müjde veriyorlar. Böylece hem ben, hem de diğer ölüler seviniyoruz,"

 8-Muhammed b. Abdülaziz b Süleyman'dan, o da Bişr b. Mansur'dan riva­yet eder: Taun yılında bir adam kabristanlara gider, cenaze namazlarına ka­tılırdı. Akşam olunca kabristan kapısında durur: "Allah günahlarınızı affet­sin, ayrıldığınızdan ötürü size acısın, kötülüklerinizi kapatsın ve amellerini­zi kabul etsin" der, başka demezdi. Bu şahıs anlatıyor: Yine bir gece evimden ayrıldığım halde kabristana gidemedim. Ama yine de duamı yaptım. Gece rüyamda bir grup insan geldi. Onlara dedim ki: "Siz kimsiniz, ne istiyorsu­nuz?" Dediler ki: "Biz kabir ehliyiz." "Peki ne istiyorsunuz?" dedim. Dediler ki: "Sen her akşam evine giderken bize bir hediye getirirdin." Onlara: "Ne he­diyesi?" diye sordum. Onlar da: "Yaptığın dualar" dediler. Bu adam , bun­dan sonra devamlı mezar ziyaretinde bulunduğunu ve hiç terketmediğini söyler.

9-Muhammed'den, o da Ahmed b. Sehl'den, o da Rüşd b. Sa'd'dan, o da bi­rinden, o da Yezîd b. Habib'den rivayet ettiğine göre Selim b. Umeyr bir kabre uğrar. Bir ara idrarı daralır. Arkadaşları ona: "Şu mezar çukurlarından biri­ne inip oraya bevletsene" deyince, Selim'in gözleri yaşarır ve:"Sübhanallah, canlılardan utandığım kadar ölülerden de utanırım. Ölü bunu hissetmeye­cek olsaydı ondan utanmazdım" der.

10-İbn Ebi'd-Dünyâ, Muhammed b. Hüseyin'den, o da Hâlid b. Amr el-Emevî'den, o da Sadaka b. Süleyman el-Cafer-î'den şunu nakleder: "Çirkin bir huyum vardı. Bu huyum babamı öldürdü. Ama sonra yaptığım şeylere pişman oldum; kendi kendime serzenişte bulundum." Sadaka b. Süleyman anlatıyor: Hemen bir iyilikte bulundum. Bir gece babamı rüyamda gördüm. Bana dedi ki: "Oğlum, bizi en çok sevindiren amellerin bize sunulduğunda onları salihlerin amellerine benzettiğimiz davranışlarındır. Göreyim bu de­fa kötülüklerden oldukça uzak dur da diğer ölülerin yanında beni mahcup et­me."

11-İbni Ebî Dünyâ Hüseyn b. Ali İcli'den, o da Muhammed b. Salt'tan, o da İsmail b. Ayyâş'tan, o da Sabit b. Süleym'den, o da Kâlâbe'den nakleder. Şam'dan Basra'ya giderken bir yerde mola verdim. Abdest alıp kabristanda iki rekat namaz kılınca orada uykuya dalmışım. Uyandığımda kabirde ya­tan kişinin bana şikayetine şâhid oldum. Bana dedi ki: "Geceden beri bana eziyet ediyorsun." Arkasından da: "Siz amel işlersiniz, ama bilmezsiniz. Biz ise biliriz, ama amel işleyenleyiz." Kıldığım namazı kastederek: "Kıldığın iki rekat namaz, dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır. Allah dünyada ya­şayanlara hayırla karşılık versin. Onlara bizden selam götür. Çünkü onların duaları sayesinde dağlar kadar nurlara kavuşmaktayız

12-Hîlal anlatıyor: Hasan b. Ahmed Verrâk'tan, o da arkadaşı Ali b. Musa Haddad'dan şunları nakleder: Ben, Ahmed b. Hanbel ve Muhammed Kudâ-me el-Cevherî ile birlikte bir cenazede idik. Ölü kabre konunca âmâ biri,ân okumaya başladı. Ahmed b. Hanbel adama: "Be adam, kabirdev' okumanın bid'at olduğunu bilmiyormusun?" Kabristandan ayrılınca Muhammed b Kudâme Ahmed b. Hanbel'e dedi ki: "Ey Ebû Abdullah! S Halebî hakkında ne dersin?" Ahmed b. Hanbel: "O sikadır." "Ondan haber yazdım." Ahmed b. Hanbel: "Nedir o?" Kudâme: Mübeşşir, o da Ab-rrahman b. Alâ b. Cellac'dan, o da babasından nakleder. Babası, kabre ko-nulduktan sonra Bakara sûresinin başının ve sonunun kabrinde okunması- oğluna vasiyyet etmiştir. Ayrıca İbni Ömer'in de böyle vasiyyet ettiğini duydum.deyince, Ahmed b. Hanbel: "Mezardaki âmâ adama söyle de Kur'ân'mı okusun

13-Hasan b. Sabbah Za'ferânî der ki: "İmam Şafî'ye kabirde Kur'ân oku­manın hükmünü sordum da: "Bunda bir sakınca yoktur" dedi."

 14-Ebû Muhammed Fadl b. Muvaffık'tan nakleder: Babamın kabrini zi­yarete defalarca gittim. Bir gün bir cenaze merasimine katıldım. O gün işim âcil olduğundan babamın kabrine varamadım. Gece rüyamda babamı gör­düm. Bana dedi ki: "Oğlum, artık niçin geliniyorsun?" Ben de: "Baba, sen be­nim ziyaretimden haberdar oluyormusun?" "Evet, vallahi haberdar oluyo­rum oğlum. Köprüden geçip mezarıma gelirken, başımda otururken ve ayrı­lıp giderken köprüyü geçene kadar hep sana bakıyorum" dedi.

15-Geçmişte ve şimdi insanların kabirleri başında ölülerine telkin vermele­ri bunun cevazına delildir. Ölü telkini duymamış olsun hiçbir mana ifade et­meyeceğinden abes olmuş olur. Ahmed b. Hanbel'e telkin sorulduğunda in­sanların uygulamalarını delil göstererek onu güzel görmüştür.

Taberânî'nin el-Mu'cem'inde, Ebû Ümâme'den naklettiği zayıf bir ha­dise göre Ebû Ümâme der ki: Rasûlullah buyuruyor ki: "İçinizden biri ölür onu kabre koyunca biri kabri basma varsın ve: "Ey fülanca kadının oğlu fü-lan!" Bu seslenişte çağrıyı duyduğu halde karşılığını veremez. Sonra ikinci defa: "Ey fülanca kadının oğlu fülan!" desin. Bunu duyunca belini biraz doğ­rultur. Üçüncüsünde: "Ey fülanca kadının oğlu fülan!" diye seslenince o, "Al­lah sizi doğru yola iletsin" der, ama siz onu duyamazsınız. Ona deyin ki: "Dünyadan ahirete götürdüğün kelime-i şehadeti yani, şahidim ki Allah'tan başka ilah yoktur; Muhammed de O'nun Rasûlü'dür. Allah'ı rab, İslâmı din, Muhammed'i peygamber, Kur'ân'ı da imam olarak kabul ettiğini hatırla!" Bil ki Münker ve Nekir sana gelir ve: "Şurada oturanın yanına varalım baka­lım hücceti telkin edilmiş mi?" derler. Allah ve Rasûlü bu esnada o kişinin hüccetidir. Ashab: "Peki ya Rasûlullah, annesinin ismi bilinmiyorsa neyle telkin verelim?" diye sorunca: "Annesi Havva'ya nisbetle" buyurdu

16-" Sebîb b. Şeybe anlatıyor: Ölüm döşeğinde annem bana şöyle vasiyyet tti* Oğlum, beni mezara koyunca kabrimin başında ey Şebîb'in annesi! Allah'tan başka ilah yokturde." Nihayet annem ölünce onu mezara koy­dum ve: "Ey Şebîb'in annesi! Allah'tan başka ilah yoktur" dedim ve evime döndüm. Gece rüyamda annemi gördüm. Diyordu ki: "Ey oğlum, kelimeyi ha-tırlatmasaydın mahvolacaktım. İyi ki vasiyyetimi tuttun."

17-Muâviye b. Yahya: Abdullah b. Seleme'den, o da Rahm Mesmaî'nin baba­sından, o da Ebû Eyyûb el-Ensârî'den, Rasûlullah'm şöyle dediğini nakle­der: Mü'min bir kimse ölünce Allah'ın rahmet ordusu dünyada hayırla müjdeye kavuştuğu gibi ona kavuşurlar ve derler ki: "Kardeşinize bakın da biraz rahatlasın. Çünkü o kedere boğulmuştur." Ona hep soru sorarlar: "Fülanca ne yapıyor? Fülanca kadının durumu nasıl? Fülanca kadın evlendimi?" Eğer kendisinden evvel ölmüş birinden sormuşlarsa: "Allah'tan geldik, O'na döne­ceğiz. O, annesi cehenneme atılmıştır. O ne kötü anne, ne kötü terbiyeci" der­ler.

18-Sözü geçen Yahya b. Bistam, Mesma b. Asım'dan nakleder: Ölümünden iki sene sonra Âsim Cuhderî'yi rüyamda gördüm. Ona dedim ki: "Hâlâ ölme­din mi?" "Evet öldüm" dedi. "Şu anda neredesin?" "Vallahi şu anda cennet bahçelerindeni bir bahçedeyim. Birkaç arkadaş her cuma gecesi ve sabahlan Bekir b. Abdullah el-Müzenî'nin yanma gider, hakkınızda bilgiler topla­rız" dedi. "Bizimle ilgili haberleri ruhlarınızla mı yoksa bedenlerinizle mi alırsınız? Heyhat... Nerede bedenler...Ruhlarla alırız" dedi.

19-Abdullah b. Mendeh, Ahmed b. Muhammed b. ibrahim'den, o da Abdul­lah b. Hasan el-Harranî'den, o da dedesi Ahmed b. Abdullah b. Ebî Şuayb el-Harranî'den , o da Mûsâ b. A'yün'den, o da Mutriften, o da Cafer b. Ebî Muğîre'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbni Abbas'tan âyetle ilgili şunları nakleder: "Uykuda dirilerin ruhlarıyla ölülerin ruhları birbiriyle karşılaşır, birbirlerinden malumat alırlar. Allah Ölülerin ruhlarım tutar, dirilerin ruh­larını ise bedenlerine iade eder."

20- İbni Lühey'a Osman b. Nu'aym Raînî'den, o da Osman Esbahî'den, o da Ebû Derdâ'dan nakleder: "Kişi uyuduğu zaman ruhuyla arşa kadar çıkarılır. Bu esnada temizse secde ötmesine müsaade edilir. Yok eğer cünüpse secde etmesine müsaade edilmez.

21-Ca'fer b. Avn İbrahim Hicrî'den, o da Ebû Ahvas'tan, o da Abdullah b. Mes'ûd'dan şöyle dediğini nakleder: "Ruhlar toplanmış ordulardır. Katırın huysuzluğu gibi huysuzlaşırlar. Tanışan ruhlar birbirine alışır; birbirini yadırgayanlar ise anlaşamazlar.

22-Rasûlullah's.a.v den Ebû Bekir'le Ömer'in arasından dünyadan ayrıldığı­nı ve "Üçümüz böylece de haşrolunacağız"dediği rivayet edilmektedir.

23-Ebû Abdullah b. Mendeh, ruhun bedene dönmesi konusunda şöyle bir hüccet getirmektedir: Muhammed b. Hüseyn b. Hasan'dan o da Muham­med b. Zeyd Nisâbûrî'den, o da Hammad b. Kurat'tan, o da Muhammed b. Fadl'dan, o da Yezid b. Abdurrahman es-Sâ'iğ Belhî'den, o da Dahhak b. Muzâhim'den, o da İbni Abbas'tan şöyle dediğini rivayet eder: İbni Abbas der ki: Bir gün Rasûlullah'la beraberken şu âyeti okudu: "Zâlimlerin ölüm sarhoşluğu içerisindeyken ve meleklerin de kendilerine pençelerini uzattıkla­rında onları bir görmelisin ey habibim." Arkasından da: "Muhammed'in nefsi yedinde olan Allah'a yemin olsun ki, dünyadan ayrılan her nefis cennet­te veya cehennemde kalacağı yeri görecektir" dedi. Ve devamında: 'Tüzleri güneş gibi parlayan iki saf melek doğu ile batı arasında dizilirler. Kabirde bulunan kişi başka şey göremeyeceğinden onlara bakar durur. Her bir mele­ğin yanında kefen ve koku vardır. Eğer Ölü, mü'min ise cennetle müjdelerler ve: "Ey güzel nefis. Allah'ın rızasına, cennetine girmek için bedenden çık. Çünkü Allah sana, dünya ve dünyadakilerden çok daha hayırlı ikramlar ha­zırlamıştır" derler. Meleklerin müjdesi böyle devam eder. Taltif ve merhametleri annenin çocuğuna olan merhametinden fazladır. Sonra ruhunu, her kemik ve eklem altından çıkarırlar, uzuvları birer birer ölür. Ölüm bu kişiye kolay gelir. Ama siz sanki çenesine şamar atılmış gibi ölümü çok zor görürsü­nüz. Ruhun cesetten çıkışının sevimsizliği çocuğun rahimden çıkarkenkî se­vimsizliğinden daha belirgindir. Her bir melek mü'min kişinin ruhunu al­mak için çekişirler, fakat bu işi sonunda ölüm meleği üstlenir. Sonra Kasûlullah: "Ey habibim, de ki: Görevli ölüm meleği canınızı alacak sonra da yine Rabbinize döneceksiniz" âyetini okudu.

Daha sonra beyaz kefenlere sarılır ama o kefeni kucağında toplar. Çün­kü bu kimse böyle bir beze çocuk doğuran kadından daha çok muhtaçtır. Üze­rine misk kokuları sürülür. Kendisinden yayılan güzel kokuları alan melek­ler: "Güzel erkek ruhla, güzel dişi ruha merhabalar olsun. Ey Allah'ım hem bu ruha hem de ait olduğu bedene salat-ü selam olsun" derler. Sonra bunu semâya doğru çıkarırlar. Sayısını Allah'tan başkasının bilmediği melekler ordusu ruhtan yayılan güzel kokuyu alınca ona salat ederler ve Allah'ın hu­zuruna çıkana kadar her semâ katında karşılaştığı melekler, O'nu salat ve selam ile ağırlarlar. Yüce Allah ruha seslenerek: "Hoşgeldin ey güzel nefis, hoşgeldin ey ruhu taşıyan beden" buyurur. Allahû Teâlâ birşeye merhaba de­di mi herşey mübarek olur, bütün sıkıntılar ondan uzaklaşır. Sonra Yüce Al­lah ruh için: "Bunu cennete götürün. Cennetteki yerini gösterin. Ona verece­ğim nimet ve ikramlarımı ona sunun. Sonra da arza götürün. Çünkü va'det-tim ki ben insanı topraktan yarattım. Ölünce tekrar ona döndüreceğim ve so­nunda yine oradan alacağım." Rasûlullah der ki: "Nefsim yedinde olan Al­lah'a yemin olsun ki, buradan çıkışı bedeninden ayııhşmdan-çıkışından da­ha sevimsizdir." Ruh seslenir: "Nereye götürüyorsunuz beni? Yoksa çıktığım bedene mi? Melekler de: "Böyle yapmakla görevlendirildik, buna razı olmalı-sm" derler. İşte ölünün yıkanıp kefenlenmesi gibi kısa bir zaman içerisinde bunca yerleri gezerek meleklerce ait olduğu bedene yeniden sokulur.

1-En'âm sûresi, (6/93).
2-Secde sûresi, (32/11).

24- Hammâd b. Seleme hadisinde Amr b. Dinar'dan, o da Salim b. Abdul­lah'tan, o da babasından şöyle dediği nakledilir: "Bir gece binek üzerinde ya­nımda su tulumuyla Mekke'den Medine'ye gidiyordum. Bir mezara uğra­dım. Baktım ki boynunda zincirle bağlı ve kabrinden ateşlerin alevlendiği bir adam çıktı ve bana: "Ey Abdullah! Ne olur biraz su ver. Ey Abdullah! Ne olur biraz su ver" diye seslendi. İsmimin Abdullah olduğunu bildiğindenmi böyle çağırdı, yoksa Allah'ın kulu manasına insanların kullanımına benzer bir şe­kilde mi çağırdı bunu bilemiyorum. Diğer adam da: "Ey Abdullah! Hayır, su verme. Ey Abdullah! Hayır, su verme" dedikten sonra adamı boynundaki zincirden çekerek yeniden kabrine soktu

25-İbni Ebî'd-Dünyâ anlatıyor: Babam, Mûsâ b. Dâvud'dan, o da Hammad b. Seîeme'den, o da Hişam b. Urve'den, o da babasından şöyle bir olay nakle­der: Bir gece Hişam b. Urve'nin babası, Mekke'den Medine'ye giderken bir kabre uğrar. Bakar ki ateşin içinde demire bukağılanmış bir adam var. Adam Hişam'm babasına: "Ey Allah'ın kulu, biraz su ver. Ey Allah'ın kulu, biraz su ver" der. Diğer bir adam da: "Ey Allah'ın kulu, ona su verme. Ey Allah'ın kulu, ona su verme" diye seslenir. Hişam'm babası gördüklerinden korkarak, hemen bineğine sıçrar ve onu tepeye sürer. Ravî der ki: "Bu olay üzerine Hişam'ın babasının saçı ağarmıştı." Osman'a bu olay anlatılınca ki­şinin tek başına sefere çıkmasını yasakladı.

26-Süfyân, Dâvud b. Şâbûr'dan, o da Ebû Kuzâ'dan şöyle dediğini nakleder: "Basra ile memleketimiz arasındaki sulak yerlerde gezerken bir eşek anır­ması duyduk. Halka sorduk: "Bu eşek anırması nereden geliyor?" Dedilerki: "Bizden birinden geliyor. Bu şahıs, annesi birşey dedi mi annesine: "Eşek gi­bi anır" derdi. Bundan dolayı, adam öldü öleli kabrinden her gece bu anırma sesi gelir."Amrr b. Dinar'ın da şöyle dediği nakledilir: "Medineli bir adamın Medine civarında oturan hasta bir kızkardeşi vardı. Devamlı onu ziyarete giderdi. Kızkardeşi ölünce onu mezara gömdü. Eve dönünce kızkardeşinin kabrinde birşeyini unuttuğunu hatırladı. Birkaç arkadaşıyla beraber kabre vardılar. Devamını adam şöyle anlatıyor: "Kabri biraz eşince kaybettiğim şeyi bulduk. Arkadaşıma dedim ki: "Kabrin birkaç taşını kaldır da kızkardeşimin ne hal üzere olduğunu göreyim." Arkadaş mezarın üzerini biraz açınca kabirde ya­nan bir ateş gördüm. Korkumuzdan hemen kabri kapatıp üzerini tesviye et­tik. Sonra eve döndük. Anneme: "Kızkardeşime ne oldu?" diye sordum. An­nem de: "Sorma oğlum, kardeşin helak oldu" dedi. Anneme: "Anlatsana ne oldu?" deyince anlatmaya başladı. "Namazını geciktirirdi. Zannıma göre kıl­dıklarını da abdestsiz kılardı. Komşuların kapılarına kulağını verir duyduk­larını etrafa yayardı

27-İbni Ebf d-Dünyâ Saîd b. Halid b. Yezid el-Ensârî'den, o da Basra'da kabir kazan birinden nakleder. Adam derki: "Birgün bir mezar kazdım. Din­lenmek için kafamı mezara yakın bir yere koydum. Orada uyumuşum. Rüyamda iki kadın gördüm. Biri diyordu ki: "Ey Allah'ın kulu, Allah için senden birşey istiyoruz. Şu kadım buradan uzaklaştır, bize yaklaştırma." Korkum­dan uyanınca baktım ki bir kadım daha buraya gömecekler." "Kabristan öte tarafta" diyerek buraya yaklaşmalarına mâni oldum. Gece rüyamda o iki ka­dından biri diyordu ki: "Bize yaptığın iyilikten dolayı Allah sana hayırla kar­şılık versin. Büyük bir şerri bizden uzaklaştırdın." Kadına dedim ki: "Senin konuştuğun gibi yanındaki arkadaşın niye konuşmuyor?" Kadın: "Bu kadın, vasiyyetini yazmadan ölmüş. Vasiyyetsiz ölen birinin kıyamete kadar konu-şamaması hakkıdır" dedi.

28-Sünen-i İbni Mâce'de Ebû Hureyre'den merfû1 olarak şöyle bir hadis ri­vayet edilir: "Hastalıktan ölen kişi şehidtir. Kabir azabından korunur. Sa­bah akşam rızkı cennetten getirilir

29-Abd b. Hamîd'in Müsned'inde İbrahim b. Hakem'den, o da babası İkri-me'den, o da İbni Abbas'tan nakleder. İbni Abbas bir adama: "Sevineceğin bir hadis söyleyeyim mi?" dedi. Adam da "evet" deyince İbni Abbas: "Tebâreke sûresini oku, ezberle. Ayrıca ailene, senin ve komşunun çocuklarına da öğret. Çünkü bu sûre, kendisini okuyan kimsenin kıyamet günü ateşten korunma­sı için Allah'a başvurur; ezbere bilen kimsenin de kabir azabından da korun­masını Allah'tan ister. Bu hususta Rasûlullah: "Ümmetimden herkesin bu sûreyi ezbere bilmesini çok isterdim.

30- Ali b. Ma'bed'in Hz. Âişe'den rivayet ettiği hadiste. Riva­yete göre Hz. Âişe küçük bir çocuğun cenazesini görür ve ağlamaya başlar. Denir ki: "Ey mü'minlerin annesi, niçin ağlıyorsun?" Bu suale karşı Hz. Âişe: "Kabrin sıkacağı şu çocuğa olan şefkatimden dolayı ağlıyorum" der.

31-Yezid er-Rakkaşî Enes'ten, Ebû Abdullah eş-Şâmî de Temîm ed-Dârf-den Rasûlullah'm şöyle dediğini naklederler: "Ölüm meleği, mü'minin ruhu-nu dünya semâsına çıkarırken, başta Cebrail olmak üzere, yanlarında semâdan ölen kişinin dostunun haberi dışında başka müjdeler getiren yet-mişbin melek onu karşılar. Arşa varınca da Allah'ın huzurunda hemen sec­deye kapanır. Yüce Allah (cc) ölüm meleğine der ki: "Kulumun ruhunu götür, dikensiz kirazların, kökünden tepesine kadar meyva dizili muzların, uzamış gölgelerin ve fışkıran suların arasına koy." Bu hadisi Bekr b. Hüneys, Dırâr b Amryoluyla hem Yezid'den hem de Ebû Abdullah'tan rivayet etmiştir.

32-Mülkî b. İbrahim, Davud b. Yezid eI-Evdî den nakleder. Davud b. Yezid der ki: "Âmir eş~Şa*bî, Hüzeyfe b. Yeman'm şöyle dediğini rivayet eder. "Ruh­lar, Allah'ın katında dururlar. Sûra üfürülüne kadar haklarında verilecek kararları beklerler."

 33-Yine İbni Mendeh: Hammâd b. Seleme Ali b. Yezid'den, o da Yusuf b. Mihran'dan, o da İbni Abbas yoluyla, Hz. Ali'den şöyle dediğim nakleder: " Yeryüzünün en kötü yeri Hadramevt'teki içerisinde kâfirlerin ruhları bulunan, gündüzleri bile, üzerine atılmış zehirden dolayı kanayan yaradan çıkan kan gibi simsiyah suyu bulunan Berhût denen bir kuyudur."devmenin kafirlerin ruhlarıyla görevli melek olduğunu söyledi.

34-Müsned,de Muhammed b. Abdullah b. Cahş'den rivayet edildiğine göre bir adam Rasûlullah'a gelir ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, Allah yolunda öldü-rülürsem bana ve var?" diye sorar. Peygamberimiz de: "Cennet vardır" buyu­rur. Adam, ısrarla sorusunu tekrarlayınca Rasûlullah: "Biraz önce Cebra­il'in bana gösterdiği kişi dışında" (ödemesi gereken borcuyla ölen şehid cen­nete giremez) buyurmuştur.

35-Heşîm anlatıyor. Bana Ebû Bişr, Mücahid yoluyla İbni Abbas'm şöyle dediğini söyledi: "De ki, ruh Allah'ın (cc) emrindedir. O, Allah'ın yarattığı şeylerdendir. Âdemoğluntın suretine benzer sureti vardır. Semâdan bir melek indi mi muhakkak yanın­da bir ruh olur.

36-İshâk anlatıyor: Bize Nadr ve Ebû Ma'şer Saîd el-Makberî ve Zübeyr'in mevlâsı Nâfî yoluyla Ebû Hureyre'den şu hadisi nakleder: "Allah, Âdem'i ya­ratmak isteyince —Hz. Âdem'in yaratılışını anlattı— ve: "Ey Âdem, hangi elim sana daha sevimlidir? Bunu bilirsen sana zürriyetini gösteririm" der. Hz. Âdem de: "Sağ elin, Rabbimin her iki eli de sağdır" deyince Yüce Allah, iki elini açtı. Baktı ki kendi zürriyeti orada. Kıyamete kadar yaratacağı her şey orada. Sıhhatliler, orada da sıhhatli. Hastalar, orada da hasta. Peygamber­ler de, orada da peygamber. Hz. Allah dedi ki: "Onların hepsine afiyet vere­yim mi? Bunun üzerine Hz. Âdem: "Rabbim, Sana şükretmeyi arzulardım dedi.

37-Ebû Abdullah b. Mendeh'in rivayet ettiği şöyle bir hadisle de hüccet ge­tirmişlerdir. Bize Muhammed b. Sabır el-Buharî o da Münzir b. Sa'd elHürevî'den, o da Ca'fer b. Muhammed b. Harun el-Masîsî'den, o da Utbe b. Sükn'den, o da Ertât b. Münzir'den, o da Atâ b. Aclân'dan, o da Yunus b. Hal-bes'ten, o da Amr b. Abese'den şöyle rivayet etmiştir: Rasûlullah'ın şöyle de­diğini işittim: "Allah kullarını yaratmadan bin sene önce onların ruhlarını yaratmıştır. Onlardan tanışanlar birbirlerine yaklaşır. Tanışamayanlar ise birbirinden ayrılır.

38-Ali b. Abdülaziz anlatıyor. Bize Ahmed b Yunus, o da Ebû Bekir b. Ayyâş'tan, o da Ebû Sa'd el-Bakkâl'dan, o da ilerime yoluyla İbni Ab-bas'tan nakleder. İbni Abbas der ki: Kıyamet günü insanlar arasında çekiş­me sürüp gider. Öyle ki ruhla beden bile çekişir. Ruh der ki: "Ey Rabbim. Ben, ancak senin şu beden için yarattığın bir ruhum. Bunda benim hiç güna­hım yok." O zaman Allah tarafından şöyle denir. Aranızda ben hükmedece­ğim. Kör bir adamla oturak bir adam üzüm tarlasına girerler. Oturak, kör adama der ki: "Şurada bir meyve görüyorum. Ayaklarım olsaydı onu alır­dım." Buna karşılık kör de: "Ben seni omuzuma alayım" der. Ve meyvenin ya­nına kadar taşır. Oturak, meyveyi yolar, beraber yerler. Burada suç kimin? Bu sual karşısında ruh ve beden: "Suç her ikisinin" derler. Yüce Allah da-"Hakkınızdaki hükmü kendiniz verdiniz" karşılığını verir.

39-Abdü'r-Rezzak'm Ma'mer'den, onun da Zeyd b. Estem'den, onun da Abdurrahman b. Beylemâni yoluyla Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiği hadis. Rasûlullah şöyle buyurur: "Mü'min kişi ölece­ği zaman, yanlarında cennet kokuları ve ruhun alınacağı bez olan iki melek gönderilir. Kişinin hayatında asla koklayamayacağı kokular çıkar üzerin­den. Bedenden alınan ruh, Rahmân'ın huzuruna getirilir. Önünde ve arka­sında, melekler ona secde ederler. Sonra Mikâil (AS) çağrılır. O'na denir ki:"Al şu nefsi, mü'minlerin nefisleri yanma koy. Kıyamet günü sorgulanana kadar orada dursun."Sahabeden gelen eserlerde de, mü'min kişinin ruhuna, gerek ölüm anın­da gerekse uyku halinde arşta bulunanların secde ettiği belirtilmiştir. Ruh Allah'ın huzuruna çıkınca O'na en güzel selamı vererek: "Ey Allahim, selam sanadır. Selam sendendir. Celâl ve ikram sahibi olan Allahım, Sen ne müba­reksin" der.

40- Mes'ade anlatıyor: Hişam b. Hibbân Ebû Uyeyne'nin mevlası Vâsıl'dan, o da Mûsâ b. Ubeyde yoluyla Safıyye b. Şeybe'den şöyle dediğini nakleder:«Ben Hz. Âişe ile beraberken elinde kadınların çok düşkün olduğu bir şeyi saklayarak bir kadın geldi ve: "Buraya gelmemin amacı elimdekılerdır. Ba­bam oldukça cömert bir adamdı. Rüyamda su havuzlanılın içinde kendileri­ne verilen suyu içen erkekler gördüm. Aralannda babamı da gördüm. Ona sordum: "Annem nerede?" Dedi ki: "İşte bak orada." Baktım ki annemin üze­rinde küçük bir bez parçası vardı. Babam dedi ki: "Kızım, annen yağlı inekler Kestiği halde şu bez parçası dışında hiçbir şey tasadduk etmemiştir. Yediği ineklerin yağı vücudunda eridikçe hararetini artırmış o da "su verin" diye su istemişti. Bir kap dolusu su aldım, onu anneme içilince tepemden bir ses gel­di* "Ona su verenin elini Allah kurutsun." Ondan bu zamana, elim gördüğün gibi kaldıdedi .

41-Haris, b Esed el-Muhâsibî, Esbağ, Halef b. Kasım ve bir grup Saîd b. Mesleme'den şöyle naklederler: "Hz. Âişe'nin yanında bir kadın O'na şöyle demişti: "Allah'a hiç birşeyi şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, çocuğumu öldürmemek, ellerimin ve ayaklarımın iftirasına kapılarak kimseye bühtan etmemek, yapılan bir iyiliğe karşı isyan etmemek üzere Rasûlullah'a biat et­tim. Bu konularda Rabbim bana nasıl söz vermişse ben de ona Öylece söz ver­dim. Allah'a yemin olsun ki, Allah beni azaplandırmayacaktır." Bu kadına uykusunda bir melek gelir ve ona: "Hayır. Sen süsleniyorsun. Zinetini açığa çıkarıyorsun. Sana yapılan iyiliğe karşı nankörlük yapıyorsun. Komşuları-na eziyet ederek, kocana karşı geliyorsun" der. Sonra melek beş parmağını kadının yüzüne kor ve: "İşte beşe karşılık beş. Eğer Rasûlullah'a yaptığın bi­at konulannı artınrırsan, biz de senin suçlarını artırırız" der. Sabah olunca kadın, meleğin parmak izlerini yüzünde bulur.

42-Ebû Saîd'den şöyle bir hadis nakledilir; Rasulullah buyuruyor: "Mü'minin ferasetinden sakının. O, Allah'ın nuruyla bakar. 43-Nu'mân b. Beşîrder ki: "Şeyta­nın birtakım tuzakları, ağları vardır. Allah'ın nimetlerini alıp, onunla Al­lah'ın kullarına karşı büyüklenmek ve Allah'ın kendisine verdiği ihsanlarla övünüp, Allah'ın dışındaki bir amaçla başkalarını küçümsemek, şeytanın tuzak ve ağlarından birkaçıdır."

İbn Kayyım el-Cevziyye kimdir

Şemsüddin Ebu Abdillah Muhammed b. Ebîbekr b. Eyyûb b. Sa'd b. Hırrîz ez-Zer'î ed-Dımeşkî el-Hanbelî...

Kendisi İbn Kayyim el-Cevziyye diye meşhur oldu. Çünkü babası Şam'daki el-Cevziyye medresesinde kayyim idi.

Şam (Dımeşk) da doğmuş, değerli bir aile içinde, bir ilim ve din, yakuâ ve salâh yuvasında yetişmiş, değişik ilimleri tahsil etmiş ve çoğunda parlamıştır. Bilhassa Arapça ve şer'i ilimlerde ileri gitmiş nihayet fetva-imâmet ve hocalık makamına yükselmiştir.

Cevziyye medresesinde imâm olmuştur. Bu medreseyi Muhyiddin Ebi'l-Ferec el-Cevzî (ö: 656 h.), Sultan Salih İmâdüddin zamanında yaptırmıştır. Medrese, Kasrü'l-Izam ve Garbiyye civarındaki Buzûriyye çarşısının sonuna düşmektedir. İbn Kesir'in tanıklık ettiğine göre bu medrese, o zamanki en iyi ve en çok tutulan bir medrese idi.
İbn Kayyim bir çok hocadan okumuştur. İlk öğrenciliğini çok âbid, sâde yaşantılı bir zât olan ve 723/1323 de vefat eden babasında yapmış, ondan ilk olarak ferâizi öğrenmiştir. Bu konuda çok üstündü.

Arapça'yı; Mecdüddin et-Tûnusî eş-Şâfîi (718/1318) den ve Muhammed b. Ebi'l-Feth el-Bealbekki el-Hanbeli'den (709/1309) okumuş,

Fıkhı; Mecdüddin İsmail b. Muhammed el-Harrâni el-Hanbeli (729/1328) ile Takıyyüddin Ahmed b. Abdilhalim Ebi'l-Abbâs İbn Teymiyye el-Hanbeli (728/1327) den almıştır.

Usûlü; Safiyyüddin Muhammed b. Abdirrahim el-Hindî eş-Safîî (715/1315) den öğrenmiş,

Zeynüddin İbrahim b. Muhammed Ebi Nasr İbn eş-Şirâzî eş-Şâfii (714/1314),

Sadruddin İsmail b. Yusuf b. Mektum es-Suveydi ed-Dımışkî (716/1316),

Ebu Bekr b. Ahmed b. Abdiddâim en-Nablusi (718/1318),

Takıyyüddin Süleyman b. Hamza Ebi'l-Fazl el-Makdisi (715/1315),

b. Abdirrahman es-Salihî el-Hanbeli el-Mut'im (717/1317) ve
Ümmü Fatıma bint İbrahim b. Muhammed b. Cevher el-Bitâihi (711/1311) den hadis işitmiş,

Şıhabüddin Ahmed b. Abdirrahman Ebi'l-Abbas en-Nablusî -rüya tabircisi zât- (697/1297) den dinlemiştir. Buna göre çok erken yaşlarda (takriben altı yaşında) dinleyip öğrendiği anlaşılıyor. Bu da büyük bir zekâ işidir.

(Bu konuda bkz. ed-Durar el-Kâmine, IV, 21; Şezerat ez-Zeheb II, 168; en-Nucum ez-Zâhira. X, 249; Mu'cem el-Matbûât, 222; el-A'lâm, VI, 56; el-Bidâye ve'n-Nihâye XIV, 234; Buğyet el-Vuât, I, 62-63; el-Bedr et-Tâli. II, 143; Cilâü'l-Ayneyn, 25; Tabakât Zeyl el-Hanâbile, II, 447; Zeyl el-lber, 155; el-Vafî bi'l-Vefeyât, II, 270; Mu'cemü Tabakat el-Huffâz, 271; İbn Kayyim el-Cevziyye, yazan, Muhammed Müslim el-Ğanimi; Enver el-Cûndi'nin Nevabiğ el-Fikr el-İslami'si.)

İbn Kayyim, Nablus, Kudüs, Mısır ve defalarca haccını ifâ ettiği Mekke'ye gitmiştir. Mekke ehli onun ibâdet ve tavafı ile ilgili hayret verici şeyler söylerler.
Kendi çağında esas ve metodlarını öğrenip Allah'ın kitabına göre değerlendirmediği hiçbir din, mezhep ve kitap bırakmamıştır. Bundan gayesi, kendi asrında, insanların önüne, o günlerde gündemde olan problem ve sorunlara en güzel cevapları vermek idi. Onun keskin fikirleri İslâm düşüncesini, sapık görüşlerden ve yoldan çıkmış ideolojilerden kurtarmak istiyordu.

Gayesi, eğri büğrü çerçeveleri paramparça edip, İslam düşüncesinin özünü tek bir bayrak altında, Kur'an ve sahih sünnet bayrağı altında toplamaktı.
Değişik sahalarda sayısız kültürleri iyice öğrenmiş, hadis ile ilgili ilimlerde derinleşerek metinleri ezberlemiş, rical ilmini, cerh ve ta'dili (yani hadisleri aktaran zatlarla ilgili bilgileri) hıfzetmiştir. Bu konuda kendisine, ezberleme ve belleme gücü ile aşırı zekâsının büyük yardımı olmuştur.

Onun İbranî, Süryânî ve Fârisî dilinde yazılmış Mezmurlar ile Tevrat, İncil ve eski tarihler hakkında da bilgisi vardır. "Ahkamü Ehli'z-Zimme" ve "Hidâyet el-Hayârâ" isimli kitaplarındaki (bu eserlerden alınmış) geniş kırpıntılar buna delildir.
Bu geniş kültür İbn Kayyim'e güçlü fakihlerden ve İslam şeriatına derinlemesine bir bakışla onun asıl hedeflerini araştıran çaplı insanlardan biri olmanın yolunu açmıştır. Bu bakış ve araştırma sahih delilleri, kendileriyle amel etmek üzere ortaya çıkarmaktadır. Bu bakımdan İbn Kayyım re'ye (akıl ve indî görüşlere) dayanmamış, hak söz konusu olduğunda hiç kimseye tarafgir olmadan hakkı ve gerçeği haykırmıştır.

O, zihnî işlerlik, alabildiğine derinlik ve kör taklid bağından kurtulmuş seçkin şahsiyetlerden biridir. Bu bakımdan onu, İbni Sina'yı reddederken ve âlemin kadîm (ezelî) olduğunu söylediği için tekfir ederken görüyoruz.

Yine O, filozofların, sadece aklî kıyaslar sıralamaktan ibaret metodlarını yerleştirmeye çalışmakla hatâ ettiklerini yazmış, dinî hakikatleri kavramada aklın tek başına yeterli olmayıp nakle de dayanmak gerektiği hususunu gözden kaçırdıklarını belirtmiştir.

İbn Kayyim, çağı etkisi altına alan, İslam'ı açık ve netliğinden çıkararak, hulul ve vahdet-i vucûd çıkmazlarına sürüklediği için zihinleri bulandıran tasavvuf şatahâtı ve sufilerin karışık, bulanık görüşleri ile de mücadele etmiştir.

Aynı zamanda inanç ve ahkâm sahasındaki bid'atleri de reddetmiş, kendisini, İslam'ın esaslarından temel değerleri çıkarmamaya adamış, hayatını bu esasları müdafaa etmek, onların yaşanmaya değer olduğunu savunmak ve kendimizi yenileyelim (tecdîd) demek için yaşamıştır.

Alimlerin Onun Hakkındaki sözleri

Hafız Zehebî diyor ki: "Hadis ilmine, hadis metinlerine ve bazı râvile-rine özen gösterdi. Fıkıhla uğraşır ve fıkhı iyi açıklardı. Nahivle uğraşır, öğretirdi. Usul-i Fıkıh ve akaidle de meşgul olurdu. İlimle meşgul olmayı her işin önüne geçirdi ve ilim neşretti."

İbn Nasır ed-Dımeşkî anlatıyor: "İlmin pek çok branşında bilhassa tefsirde ve usulün mantûk ve mefhumunda bilgi sahibiydi. Ebu Bekr Mu-hammed b. el-Muhib diyor ki: Üstadımız el-Mizzî'nin huzurunda, İbn Kay-yim, İbn Huzeyme derecesinde midir? diye sordum. O bu zamanda, kendi zamanında İbn Huzeyme neyse odur, cevabını verdi."

Kadı Burhaneddin ez-Zer'î diyor ki: "Gökkubbe altında ondan daha geniş bilgi sahibi kimse yoktur. Sadriye Medresesinde ders verdi, Cevziye'-de imamlık yaptı. Kendi el yazısıyla, anlatılamayacak derecede çok şey yazdı. Gerçekten muhtelif ilimlerde pek çok eserler verdi. İlmi yazmayı, okumayı, kitap haline getirmeyi ve ilim kitapları edinmeyi çok severdi. Başkalarının elde edemeyeceği kadar çok kitap elde etmişti."

Fethu 'I-Bârî adlı eserinde, Hafız îbn Hacer, onu şu kelimelerle anlatıyor: "Cesur kalpli, geniş bilgi sahibi, hilaf ilmini ve selefin görüşlerini bilen bir zattı."

İmam Şevkânî, îbn Kayyim'in şu özelliklerine dikkat çeker: "Sahih delillere bağlı, onlarla amel etmekten hoşlanır, şahsi görüşe dayanmaz, hakkı aşikâre söyler ve bu konuda hiç kimseden çekinmezdi

İbn Kesir: Gece gündüz durmadan ilimle uğraşır, çok Kur'an okur, namaz kılardı. Ahlakı güzel, cana yakın, hased etmez ve kin beslemezdi.

Suyutî:Tefsir, hadîs, furû (fıkıh meseleleri), usûl ve Arapça ilimlerinde büyük imamlardan biri olmuştur.

ESERLERİ

1- Şerhu Esmâi'I-Kitabi'l-Azîz.
2- Emsâlu'l-Kur'an.
3- et-Tibyân fi Aksami'l-Kur'an (Eymanü'l-Kur'an).
Hadis ve Siyer:
4- Zâdu'1-Meâd fi Hedyi Hayri'1-İbâd. (Tercümesini sunduğu eseridir).
5- Tehzîbu Sünen-i Ebî Davud (İzahu îlelihi ve Müşkilâtih
6- Zâdu'l-Müsafirin ila Menâzili's-Süada fi Hedyi Hatemi'I-I
Fıkıh ve Usûlü:
7- İ'lamu'l-Muvakkıîn an Rabbi'l-ÂIemin.
8- et-Turuku'1-Hükmiyye fi's-Siyâseti'ş-Şer'iyye.
9- Tuhfetu'l-Mevdûd fi Ahkâmi'l-Mevlûd.
10- İğâsetü'l-Lehfân fi Talâkı'I-Gadbân.
11- Beyânu'd-Delîl alâ İstiğnâi'l-Müsabaka ani't-Tahlîl.
12- Ahkâmu Ehli'z-Zimme.
13- el-Furûsiyye.
14- Hükmü Târiki's-Salât.
15- Nikâhu'l-Muhrim.
16- Ref'ul-Yedeyn fi's-Salât.
17- Hükmü îğmâmi Hilali Ramazan.
18- et-Tahrîr fimâ Yehillu ve Yahrimu min Libasi'l-Harîr.
Kelâm ve Akâid:
19- eş-Şâfiyetü'1-Kâfiye fi'1-İntisar U'l-Fırkati'n-Nâciye.
20- es-Savâıku'l-Mürsele ale'l-Cehmiyye ve'I-Muattala.
21- Şifâu'1-Alîl fi Mesâili'1-Kazâ ve'1-Kader ve'I-Hikmeti ve't-Ta'lîl.
22- Hidâyetü'l-Hayârâ mine'l-Yehudi ve'n-Nasârâ.
23- Hâdi'l-Ervâh ila Bilâdi'l-Efrâh ( = Kitabu Sıfati'I-Cennet).
24- Kitabu'r-Rûh.
25- İctimau'l-Cuyûşi'l-İslâmiyye alâ Gazvi'l-Fırkati'l-Cehmiyye.
26- Cevâbatu Âbidi's-Suiban ve inne Mâhüm Aleyhi Dinü'ş-Şeytân.
27- Kitabu'l-Kebâir.
Ahlâk, Tasavvuf, İrşad ve Diğer İlimler:
28- Medâricü's-Sâlikîn.
29- Uddetü's-Sabirîn ve Zahîretü'ş-Şâkirîn.
30- Seferu'l-Hicreteyn ve Bâbu's-Saadeteyn.
31- Merâhilü's-Sâirîn Beyne Menâzili İyyâke Na'büdü ve İyyâke Nestaîn
32- Akdü Muhkemi'I-Ahkâd Beyne'l-Kelimi't-Tayyib ve'I-Ameli's Salihi'l-Merfû ile 's-Semâ.
33- Tarîku'l-Hicreteyn ve Bâbü's-Seadeteyn.
34- Miftâhü Dâri's-Saade.
35- Nuru'l-Mü'min ve Hayatüh.
36- İğâsetü'I-Lehfân min Mekâyidi's-Şeytan.
37- Nüzhetü'I-Müştâkîn ve Ravzatu'l-Muhibbîn.
38- ed-Dâu ve'd-Devâ.
39- Mesâyidü'ş-Şeytan.
40- Tafdîlu Mekke alâ Medine.
41- Fazlu'1-îlmi.
42- el-Fark Beyne'l-Hulleti ve'I-Mahabbeti ve Münazaratü'l-Halil li-Kavmihi.
43- el-Fethu'I-Kudsi -ve't-Tuhfetü'1-Mekkiyye.
44- Şerhu Esmâi'l-Hüsnâ.
45- Kitabu't-Tâun.
46- es-Sıratü'I-Müstakîm fi Ahkâmı Ehli'l-Cahîm.
47- el-Mesâilu't-Trablûsiyye.
48- Bedâiu'l-Fevâid.
49- el-Fevâid.
50- Cilâu'l-Efhâm fi's-Salât ve's-Selâm ala Hayri'I-Enâm.
51- Butlânu'l-Kimya min Erbaîne Veçhen.
52- el-Kelâmu't-Tayyib ve'I-Ameli's-Salih.
53- Nakdu'l-Menkûl ve'1-Mihakku'l-Mümeyyiz beyne'l-Merdûd vj'l-Makbûl.
54- el-Cevâbü'1-Kâfi li-men Seele ani'd-Devâi'ş-Şâfî.
İbn Kayyim'in te'lif ve tasnif dünyasında büyük bir payı vardır. Parlamış, şöhreti her tarafa yayılmıştır. Buna göre eserleri 132 kitaba ulaşıyor.



 
 
  Bugün 3 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol