
1-Hz Ebu Bekir Sıddık RA (Hicaz-634 Medine)
2-Hz Selman ı Farisi RA (575 İsfahan- 656 Medayin İran)
1-Hz Ali RA (-660)
Hz Veysel Karani RA (560? Yemen-657 Siirt) İsmi Üveys bin Âmir el-Karanî'dir.Kûye’ye giderler. Hz. Veysel Karani’nin Kûye ve Basra taraflarındaki hayatı da eskisi gibi yine ıssız vadilerde, tabiatın kucağında ve kendi uzletgahında Hakk’a niyazla geçmektedir. Hz. Ali’nin yanında Sıffin Savaşı’na katılırlar.
Hz Enes İbnu Malik RA(611 Medine Hazrec kabilesinden- 711 Basra)
2-Hz Hasan Basri RA (641 Medine - 728 Basra) Babası Zeyd Bin Sabit kölesi Yesar. Talebeleri (Malik Bin Dinar -Utbe i Gulam -Ebu Haşim i Meki- Habibi Acemi )RA
3-Hz Ebu Muhammed Kasım RA(651 Hicaz-721 Kadid Mekke Medine arası)Hz Ebu Bekir torunu. Başta halası Hz. Âişe, Ebu Hüreyre, ibni Abbas ve ibni Ömer gibi meşhur sahabilerden hadis-i şerif rivayetinde bulundu.Ömer bin Abdülaziz; "Eğer birini yerime halife seçmem gerekseydi, Kasım'ı seçerdim" buyurmuştur.
3-Hz Habib el Muğcem RA Habib A'cemi (İran- 767Basra) Künyesi Ebû Muhammed, nisbesi el-Fârisî ve el-Acemî'dir. Aslen İranlı ve ana dili Farsça. Bu yüzden el-Fârisî veya, el-Acemî diye maruf. Basra'da yaşadı.
4-Hz Abdullah Ca'feri Sadık R.A (702 Hicaz -765 Medine )Hz. Ali (r.a)'dan, Hz. Hüseyin (R.A), ondan Zeynel Abidin (R.A) ondan Muhammed Bakır (R.A) ondan, da Ca'fer-i Sadık (R.A).İmam ı Azam gibi bir zat, îmam Caferden ders aldı. Hz Davud i Tai RA ile mütalaa etmiştir.
Hz İmam Azam RA (699 küfe- 767 Bağdat) Yeni hükümler çıkarmayı gerektiren bir çok olaylar meydana gelmiş ve bu sırada Abbasi devletinin resmî mezhebi olmak sıfatıyla Hanefî Mezhebi, bu meseleleri halletmek mecburiyetinde kalmıştır
Hz İbrahim Edhem RA (Afganistan Belh )İmam-ı Azam Ebu Hanife 'nin sohbetinde bulunmuştu.Belh padişahı bulunuyordu. mekkede Sufyân-ı Sevrî Fudayl b. İyâd ve Ebû Yûsuf-i Gasûlî (öl. H. 140) ile tanıştı
Hz imam-ı Züfer RA (İsfahan da Hendil 729-768)İsmî Ebu'l-Handil veya Ebu Halid, Züfer bin Handil bin Salih el-Kûfî'dir.Muhammed bin Abdullah el-Ensarî, Halef bin Eyyub, Asım bin Yusuf, Hilâl er-Razi gibi dehâlar hep İmâm Züfer'in ders halkasından yetişmişlerdir. Hayli vakit Basra'da kalmış,
Hz Süfyan Servi RA (713 Küfe- 778 Basra)İsmi Süfyân bin Saîd bin Mesrûk, künyesi Ebû Muhammed veya Ebû Abdullahtır.Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir.
Hz Fudayl bin İyaz RA; (Semerkand 726-863 Mekke)Önceleri hırsızlık yapan büyük evliyadır.Künyesi, Ebu Ali´dir.Tahsilini yerlestigi Kufe sehrinde yapti. Ömrünün sonuna dogru Mekke´ye yerlesti ve orada vefat etti. Abbasi halifesi Harun Resid´e nasihat etti.İmamı azam derslerini dinledi.
4-Hz Davud i Tai RA (Horasan- 781 Bağdat) Harun Reşid devrinde. İsmi, Ebu Süleyman Davud bin Nasır-ı Kufidir. İmam-ı Azam (RA) Hz.leri’nin yirmi sene derslerine devam etti. İmam-ı Muhammed (RA), İmam-ı Ebû Yûsuf (RA), İmam-ı Züfer (RA) gibi zirvelerle birlikte fıkh mütalaa etti.İbrahim Ethem (RA) , Habib-i Acemî (RA), Fudayl bin İyad (RA), İbn-i Semmak (RA), Habib-i Rai (RA) gibi gönül ehillerinden edep devşirir.İlgilendiği gençler arasında Ahmed el Antâkî (RA), Sa’dûn-ı Mecnûn (RA) ve Mâruf-i Kerhi (RA) gibi zirveler vardır.
Hz İbn-i Semmâk RA (Küfe-799 Küfe) Evliyânın büyüklerinden. İsmi Muhammed bin Sabih, künyesi Ebü'l-Abbâs'tır. İbn-i Semmâk lakabı ile meşhur oldu. Kûfelidir.İbn-i Semmâk, zamânının önde gelen âlimlerinden ilim ve edeb öğrendi. Hişam bin Urve, A'meş ve başkalarından hadîs dinledi ve bu ilimde mütehassıs oldu. Ahmed bin Hanbel hazretleri kendisinden hadîs rivâyetinde bulundu. Ma'rûf-u Kerhî hazretleri talebelerinin önde gelenlerindendir.İbn-i Semmâk hazretleri bir ara Bağdât'a gelip Halîfe Hârûn Reşîd ile görüştü ve ona nasîhatlarda bulundu
Hz İmam Ebu Yusuf (731Küfe-798 Bağdat) Adı Ya'kub b. İbrahim el-Ensârî'dir.Ebû Hanife'nin derslerine devam etmişdir.
Hz İmam-ı Muhammed RA (749Vasıt-805 Rey) Muhammed bin Hasan eş Şeybani. Hanefi mezhebinin üç büyük imamından biri.Ebu Yusuf'la birlikte "İmameyn" denir.Künyesi Ebu Abdullah'dır.Babası Hasan b. Farkad'dır,Kufe'de yetişti,Ebu Hanife'nin ölümü üzerine, fıkıh tahsilini Ebu Yusuf'tan tamamladı.Muhammed b. Hasan, çeşitli yerlere seyahatlerde bulunarak birçok bilginle görüştü. Şam'da Evzai'nin, Mekke'de Süfyan b. Uyeyne'nin, Horasan'da Abdullah b. Mübarek'in yanına giderek bunlardan ilim tahsil etti. Basra'da da birçok ilim ehlinden ders aldı. Bu seyahatlarının en önemlisi, Medine'ye olanıdır. İmam Muhammed burada üç yıl İmam Malik'in derslerine devam etmiş ve defalarca Muvatta'yı kendisinden dinlemişti.İmam Şafiî, İmam Muhammed'den ilim tahsil etti.
5-Hz Maruf-i Kerhi RA (Kerh -815 Bağdat, Eski Halife Mezarlığı, tren istasyonun yanında)İranlı hıristiyan bir anne babanın çocuğu .AdıMa'rûf bin Fîrûz, künyesi Ebû Mahfûz'dur.Dâvûd et-Tâî'nin müridi Ebü'l-Abbas Muhammed İbni Semmak (RA) İmam-ı Ali Rıza (RA) Hz.leri’ne götürdü onun eliyle müslüman oldu.Zekeriyya bin Yahya (RA) ve Seriyy-i Sekâtî (RA) gibi zirveleri yetiştirir. Ahmed bin Hanbel (RA) gibi bir müctehid bile bazı meseleleri ona getirir.
Hz İmam Şafi RA (767 Filistin Gazze - 819 Mısır)Abdi Menafla Hz peygamberimiz SAV soyundan İmam malikten ilim aldı
Hz Bişri Hafi RA (767 Mevr-841Bağdat) Horasan'ın Merv şehrinde ve Bağdât'ta yaşamış olan büyük velîlerden. İsmi, Bişr bin Hâris Abdurrahmân, künyesi Ebû Nasr'dır. Yalınayak gezdiği için "Hafî" lakabıyla bilinir. Bişr-i Hâfî diye meşhûr olmuştur.Bir gün eğlence âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir kağıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını silerek, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı."Allahü teâlâya tövbe ettiğim, günâh işlememeye söz verdiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim. Bağdât'ta, Ahmed bin Hanbel hazretleriyle görüştü. Süfyân-ı Sevrî Fudayl bin Iyâd, Muâfa bin İmrân ve İmâm-ı Mâlik hazretlerinin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde de bulunup onlardan feyz aldı. Hadîs ilminde güvenilir âlimlerden olduğu gibi, tasavvufta da yüksek derecelere kavuştu.Hanbelî mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hanbel, Bişr-i Hâfî'yi çok sever, devamlı yanına giderdi. Talebeleri; "Siz âlimsiniz. Hadîste, fıkıhta, ictihadda ve bütün ilimlerde eşiniz yoktur. Niye Bişr-i Hâfî gibi birini sık sık ziyâret ediyorsunuz?" dediklerinde; "Evet, dediğiniz ilimleri ondan iyi bilirim. Fakat o, kalp ilimlerini benden iyi bilir." derdi.
Hz Ahmed b. Hanbel RA (780 Bagdat-855 Bağdat) Özellikle hadis ilmi için Basra, Kûfe, Mekke, Medîne, Sam, Yemen ve el-Cezîre'yi dolasmis, uzun bir süre Imam Sâfiî'ye talebelik etmistir.Ebû Yûsuf'tan fikih ilmi aldi. Nizar Bin Ma'd Bin Adnanla HZ peygamberimiz SAV soyundan.Yemen'e giderek, San'a'da Abdurrezzâk b. Hemmâm'la (ö. 826) görüstü.
6-Hz Sırrıyü's Sekati RA (Bağdat-867 Bağdat) İsmi “Sırrı bin Muglis es Sekati” olup künyesi, “Ebül-Hasen”dir.Cüneyd-i (Bağdadi) Behre (RA) Hz.leri’nin hocası ve dayısıdır.Doğduğu şehir olan Bağdat'ta ticaretle uğraşırdı. Bir gün çarşı yandı ve kendi işyerine bir zarar gelmediğini haber alınca "elhamdülillah" dedi. Bu hadiseden pişmanlık duyarak bütün mallarını dağıttı; ama yine de kendi mallarının zarar görmeyişine sevinip elhamdülillah dediği için vefat edinceye kadar acı duydu.
5-Hz Ebu Yezid-i Bestami KS (803 Bistam İran 875 Hatay)Ebû Yezîd Tayfûr b. Îsâ b. Sürûşân el Bestami 113 âlimden ilim öğrenmiştir.Şakik-i Belhi hazretleri, "Bu çocuk büyüyünce zamanının en büyük velisi olacak" buyurdu.Üveysi idi. Kendisinden kırk yıl önce vefat eden imam-ı Cafer-i Sadık hazretlerinin ruhaniyetinden istifade etti
Hz Sahih i Buhari RA(810 Buhara-870 Hartenk)Hadîs-i şerîf âlimlerinin en büyüklerinden ve velîlerden. İsmi Muhammed bin İsmâil bin İbrâhim bin Mugîre el-Ca'fî künyesi Ebû Abdullah'dır. Buhâra'da doğdu ve Buhârî nisbesiyle şöhret buldu. Hadîs-i şerîf ilminde en yüksek dereceye yükseldi. Kur'ân-ı kerîmden sonra İslâm dîninin en kıymetli kitabı olan Buhârî-yi Şerîf adıyla meşhur hadîs kitabını yazdı.
Hz İmam Müslim RA (820-875 Nişabur) Müslim b. Müslim el-Kuşeyri en-Nişâbûri hazretleridir.Arabların ''Beni Kuşeyr'' kabilesine mensûb olmasına rağmen, Nişâbûr'da doğmuştur.Bu sebeble, Nişabûri olarak anılır. Künyesi: Ebü'l-Hüseyn'dir. En büyük, hadis-i şerif imâmlarından biridir! İlim öğrenmek ve hadis dinlemek üzere hicâz Irak, Şam ve Mısır dolaştı.Sahihi Müslim eserinde 4000 kadar hadisi şerif mevcuttur.
7-Hz Cüneyd-i Bağdadi RA (822 Nehâvend-911 Bağdat) Seyyid-üt-Tâife denmekle meşhûrdur. Künyesi, Ebü'l-Kâsım'dır. Hocası Sırrî-yi Sekatî, ona bir meclis kurup, insanlara ilim öğretmesini, nasîhat etmesini söylerdi, fakat o kendini bu işe lâyık bulmayıp, nefsini kötülerdi. Bir Cumâ gecesi Peygamber efendimizi rüyâda gördü,nasihat vesohbetlere başladı.Tasavvufu, dayısı Sırrî-yi Sekatî'den öğrendi. Asrının kutbu idi. Binlerce velî yetiştirdi.Zâhirî ilimleri, İmâm-ı Şâfiî'nin talebelerinden Ebû Sevr'den öğrendi. Ayrıca Hâris-i Muhâsibî, Muhammed Kassâb ve başka zâtlarla da sohbet etti.İbn-i Küllâb, Cüneyd-i Bağdâdî'nin büyüklüğünü kabûl ve ona hayranlığını îtirâf etti.Cüneyd-i Bağdâdî bir gün arkadaşı büyük velî Ebû Bekir Şiblî'yi; "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah." derken gördü. Ona; "Bu söz canı sıkılanların kelâmıdır. Can sıkıntısı ise kazâya rızâ göstermemekten kaynaklanır." buyurdu.Ebû Câfer el-Haddâd diyor ki: "Eğer akıl, bir insan olsaydı, Cüneyd-i Bağdâdî'nin sûretinde ve şeklinde olurdu."
Hz Ibn Mâce RA (825Kazvin-887)Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid b. Mâce el-Kazvim, Mevla Rabîa.Ibn Mâce'nin Sünen'i diger sünenler arasinda tertibinin güzelligi ve zevâidinin çoklugu ile temâyuz etmistir
Hz İmam Tirmizî RA (824 Mekke-892) Hadis derlemek amaciyla Horasan, Irak ve Hicaz'da geziler yapti. Basta Buharî, Müslim ve Ebû Dâvud olmak üzere birçok bilginden hadis aldi.Tirmizi eseri hakkinda söyle der: "Ben bu Cami-i Kebir'i yazip bitirince, onu ilkin Hicaz alimlerine gösterdim. Hepsi de begendiler. Daha sonra alip Irak alimlerine götürdüm. Onlar da agiz birligiyle eseri övdüler. Nihayet Horasan diyari alimlerine takdim ettim. Onlar da memnun oldular, bilahare eseri ilim alemine sundum. Bu eser kimin evinde bulunursa, orada konusan bir Peygamber vardir"
Hz Ebu Davud(817 Sicistan-888Basra) Sünen müellifi Ebû Dâvûd Süleyman b. El-Eş'as b. İshak b. Beşir b. Şeddad b. Amr b. İmrân el-Ezdı es-Sicistânı'dir. Büyük dedelerinden İmrân, Sıffin'de Hz. Ali'nin yanında şehid düşmüştür. Oğlu Ebû Bekr Abdullah da meşhur bir muhaddistir.
Hz İmam Taberi RA (838 Taberistan Mul -923 Bağdat) Tam adiyla Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî. Yedi yasinda hafiz oldu, dokuz yasinda hadis ezberlemeye basladi.
Hz İmam Matüridî RA (Maturid Semerkand 853-944) Ebu Mansur el-Matüridî diye bilinir.
Hz Hallacı Mansur RA (858 Beyza İran-919)İsmi Hüseyin bin Mansûr, künyesi Ebü'l-Mugis'tir Hallac pamuk atan demektir, idâm olunarak şehîd edildi.Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî hazretlerinin sohbetinde iki sene bulundu.Basra'ya gelerek, Amr bin Osman-ı Mekkî'ye bağlandı.Bağdât'a Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin yanına geldi, Cüneyd-i Bağdâdî ona susmayı ve insanlarla görüşmemeyi emretti.Bu arada kendisinden nasîhat istemek için gelen hizmetçisine; "Nefsi, yapması gereken bir şeyle, ibâdetle meşgul et! Yoksa o seni yapılmaması gereken bir şeyle, haramlarla meşgul eder." dedi.Ellerinden, bacaklarından sonra dilini de kesmek istediler. İzin isteyip; "Allah'ım, bana senin için bu işkenceyi revâ görenlere rahmet et! Senin rızân için beni elimden, ayağımdan, gözlerimden, başımdan, canımdan ayıran bu kullarını affet!" diye yalvardı.Daha sonra dili ve başı da kesildi, cesedi yakıldı, külleri Dicle'ye atıldı.Atılan küller dökülür dökülmez, nehir hemen kabarmaya başladı. Kabaran Dicle'nin suları Bağdât'ı basmak üzereydi. O zaman bir dostu hırkasını Dicle'ye attı ve Dicle bir müddet sonra eski normal hâlini aldı. Hallâc-ı Mansûr hazretleri bu kimseye, şehid edilmeden önce: "Benim kollarımı, bacaklarımı, başımı kestikten sonra, cesedimi yakıp, külünü Dicle'ye atacaklar. Korkarım ki, nehir taşıp Bağdât'ı basacak. O zaman hırkamı nehrin kenarına götürüp, sulara at." buyurmuştu.
8-Hz Ebûbekir Şiblî KS (861Samarra-945 Bağdat)Adı “Ca’fer bin Yunus” olup, Künyesi; Ebu Bekir”dir.Bağdat’a gelip buraya yerleşti. Ebûbekir Şiblî önce Hayrünnessac Hazretleri’nin dergahına gider. Büyük veli “Senin nasibin bu kapıda değil evlâdım” der, “Beni dinlersen Cüneyd-i Bağdâdi’ye koş, eteğine yapış”Cüneyd-i Bağdadi diğer talebelerini kenara çeker “Sakın ha!” der, “Sakın ona birbirinize baktığınız gözle bakmayın. O müstesna bir kimsedir. Her kavmin bir tâcı vardır, bizim tâcımız Şiblî’dir.”Ebûbekir Şiblî Mâliki mezhebinin sayılı âlimlerinden biridir ve Muvatta satır satır ezberindedir. Tam 400 hocadan ders alır ve binlerle hadis bilir. Ancak bir tanesini kendine rehber edinir. “Dünya için dünyada kalacağın kadar, ahiret için ahirette kalacağın kadar çalış. Allah-ü teâlâ’ya muhtaç olduğun kadar ibadet et, cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle”
Hz Abdulvahid Et-Temimi (RA) Basra’da yetişen meşhur Hadis, Fıkıh alim ve evliyalarından. Adı “Abdulvahid bin Et-Temimi”
Hz İmam Es'ari RA (874-936 Bağdat) Sahabeden Ebû Mûse'l-Es'ârî'nin soyundandir
6-Hz Ebu'l-Hasan Harakânî KS (963 Bistam Harakan-1034 Kars) Asıl adı Ali b. Ca'fer, künyesi Ebu'l-Hasan, nisbeti el-Harakanî'dir..Üstâzı Bâyezid Bistâmî (k.s.) hazretlerinin hemşehrisi ve aynı zamanda türbedârıdır. O'nun rûhaniyetinden feyz alarak "üveysî"usûlle yetişmiş, manevi kemâlata o yolla erişmiştir. Mu'cemu'l-Büldân müellifi Yakut el-Hamevî (rh.) 73 yaşında iken vefat ettiğini bildirmektedir. Buna göre 963 senesinde dünyaya gelmiş olmalıdır ki; doğumu, Bâyezid Bistâmî’nin (k.s.) hazretlerinin vefatından 91 yıl sonradır.Hicrî 421-429 tarihleri arasında vukû bulan Kars muharebelerine bir takım akraba ve dervişleriyle katılmış olan Ebu’l-Hasan Harakānî (k.s.), bu savaşların birinde sağ bacağından ve sol pazusundan aldığı darbelerden açılan yaralar neticesinde, Kars sınırında bulunan Yahniler Dağı mevkiinde şehid olmuştur.Ebu'l-Kasım Kuşeyri, Ebu'l-Abbas Kassâb, Ebu Said el-Miheni (ks) gibi mutasavıflarla, Gazneli Sultan Mahmud gibi devlet ricaliyle İbn Sina (Buhara -1037Hamedan) gibi felsefe ve tıb otoriteleriyle çağdaştır.Kuşeyri'nin onun hakkında : "Harakan'a varınca Şeyh Ebu'l-Hasan'ın heybet ve haşmetinden fesahatım sona erdi; ifade gücüm kaybolup sanki dilim tutuldu. Neredeyse velayet makamından azledildiğimi sandım." Ebu'l-Abbas Kassâb (rh.) onun hakkında, "Tasavvuf pazarında rihlet-i ziyaret (ziyaret yolculuğu) Harakani’ye lâyıktır" demiştir.Mevlana Celaleddin-i Rumi mesnevi'sinde geniş yer verdiği pir için “Dini'in Şeyhi (Şeyh-i Din)” ifadesini kulanmıştır.
9-Hz Ebü’l Ferec Yusuf Et-Tarsusi KS (-1056Bağdat) Ebül Ferrah Mehmet Tarsusi Ebu’l-Ferrâh Mehmed Tarsûsî (rh.a.) Hazretlerinin künyesi “Ebu’l-Ferac Yûsuf et-Tarsûsî”dir.
Ebû Saîd Ebü'l-Hayr KS (967 Mihene-1049)Türkistan'da yetişen büyük velîlerden. İsmi, Ahmed lakabı Fadlullah'dır. Babasının ismi Ebü'l-Hayr Muhammed'dir. Ebû Saîd adı ile meşhûr oldu. Babası verâ sâhibi dindar bir zât idi.
Hz Ebü'l-Kâsım el Kuşeyri (986 Horasan Üstiva-1072 Nişabur)Künyesi Ebû Kâsım, adı Abdülkerîm babasınınki Havâzin'dir. Kuşeyrî diye meşhûr olması, Kuşeyrî bin Ka'b Sagsa'nın soyundan olmasındandır. Âilesi Arab asıllı olup, Horasan civârında yerleşmişti.Kuşeyrî, akrabâsı Ebü'l-Kâsım Yemânî'den Arabca ve edebiyat okudu. Bu arada zirâat tüccarı olan dayısının vergi işlerini yoluna koymak maksadıyla, hesab öğrenmek için Nişâbûr'a gitti. Böylece hesab öğrenecek ve mâliye memuru olarak halkı aşırı vergiden kurtaracaktı. Ancak, Nişâbûr'da büyük velîlerden Ebû Ali Dekkak ile karşılaşan Kuşeyrî, hükümette vazife almaktan vazgeçerek, mânevî ilimlere yöneldi.Hocası Ebû Ali Dekkak'a tam bağlanarak, tasavvuf yolunda büyük merhaleler katetti. Hocasının emriyle Muhammed ibni Bekr-i Tûsî'den fıkıh, Ebû Bekr ibni Fûrek'den kelâm ve usûl-i fıkıh, Ebû İshâk İsferâînî'den kelâm ilmini öğrendi.Kuşeyrî hazretleri bu arada Nişâbûr'da ders vermeye başlamış ve Hatîb el-Bağdâdî, Ebü'l-Kâsım Nasrabâdî, Ebû Ali Farmedî gibi birçok âlim yetiştirmiştir. Ebû Ali Dekkak'ın vefâtından sonra, Ebû Abdurrahmân es-Sülemî ile sohbet etmiştir.
Hz Abdurrahman bin Ahmed (Abdurrahmân-ı Zâz) (1040 İran Tebrîz Serahs- 1101)Şâfiî mezhebinde derin fıkıh alimi ve meşhûr veli. Tebrizlidir. Künyesi Ebü'l-Ferec olup, Zâz diye meşhûrdur. Sonra Merv'e yerleşti. Birçok âlimden hadîs ve fıkıh ilmini öğrendi. Kâdı Hüseyin'in önde gelen talebelerindendi. Şâfiî mezhebinde büyük bir âlim olarak yetişti. Çeşitli memleketlerden gelen pek çok kimse kendisinden ilim aldılar. Çok talebe yetiştirdi.Merv şehrine gelip yerleştikten sonra, Kâdı Hüseyin'den fıkıh ilmini öğrendi. Merv'deki Şâfiî âlimlerinin en üstünü oldu. Ebü'l-Kâsım el-Kuşeyrî, Hasan bin Ali el-Mutavvi'î, Ebü'l-Muzaffer Muhammed bin Ahmed et-Temîmî ve daha başka âlimlerden hadîs-i şerîf dinleyip ezberledi. Kendisinden de; Ebû Tâhir es-Sincî, Ömer bin Ebî Mutî', Ahmed bin Muhammed bin İsmâil en-Nişâbûrî ve daha başkaları hadîs-i şerîf rivâyet ettiler.
7-Hz Ebu Ali Farmedi KS (1042 İran -1085 Meşhed =Tus )Ebu Aliy'yil-Fadl b. Muhammed'it-Tûsî el-Farmedî İsmi, Fadl bin Muhammed'dir.Ebul-Kasım Kuşeyri’den zahiri ilim öğrendi.Ebû Osman Sâbûnî ve daha başka âlimlerden de ilim tahsîl etti.İmam-ı Gazali ve Yusuf-i Hemedani hazretlerinin de hocası idi.Ebû Saîd Ebülhayr'dan da istifâde ederek feyz aldı.Hocası Ebü'l-Kâsım-ı Gürgânî Tusi (vasıtasıyla kübreviyye yolunda ), Ebû Osman-ı Magribî'nin, o da Cüneyd-i Bağdâdî'nin talebesi idi.Ebul-Hasan-ı Harkani vâsıtasıyla Nakşbendiyye yolunda olmuştur.Vezir-i azâm Nizâm-ül-Mülk'ün makâmına gelince, ülkenin veziri derin bir hürmetle ayağa kalkardı.Fârmedî’nin dört halî esi: 1. Abdullah Şîrâzî, 2. Hâce İshâk Fahr-i Nasrâbâdî, 3. Hâce Hamîdüddin Multânî, 4. Hâce Yusuf Hemedânî
Hz İmam Gazali RA ( Tus Gazale 1058 -1111Tus) Ebū Hāmid Muhammad ibn Muhammed el Gazali. Künyesi Ebu Hâmid, lakabı Huccet-ül-İslam ve Zeyneddin’dir. Özellikle Eski Yunan felsefesinden kaynaklanan Kuran'a uygun olmayan inanç ve fikirleri çok etkili bir üslupla çürütmüş ve tüm bunlara karşı Kuran ahlakını daima ön plana çıkarmıştır.Genç yaştayken dönemin Selçuklu veziri olan büyük devlet adamı Nizamülmülk'ün daveti üzerine Bağdat'a gitmiş.Öğrencileri arasında Muhammed bin Esad et-Tusi, Ebu Mansur Muhammed, Ebu Abdullah Cümert el-Hüseyni, Ebu'l-Hasan el-Belensi gibi pek çok İslam alimi mevcuttur.İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bu çalışmalarından sonra, yerine kardeşi Ahmed Gazâlî’yi vekil bırakarak Nizâmiye Üniversitesindeki görevine ara verdi ve Bağdat’tan ayrıldı. Çeşitli ilmî çalışmalar ve seyâhatler yaptı. Şam’da kaldığı iki yıl içinde en kıymetli eseri İhyâu-Ulûmiddîn’i yazdı. İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin tasavvufta mürşidi, Silsile-i zehebin büyüklerinden olan Ebû Ali Fârmedî hazretleridir.Fıkıhta Şafi kallemde Es'ari.
Hz Seyh Ebul Vefa KS (1026 Irak Küsan-1107Siirt) Bağdatta ki tahsilinden sonra Buharaya gitmiştir.Muhammed eş-Şenbeki'ye intisap etmiştir.Uzun süre hizmetinde bulunduğu şeyhi "Ebü'l Vefâ" künyesini vermiştir.İmam Zeynel soyundan bir seyyid olduğu da kaydedilir.Tâcü'l Arifîn.Nercisde doğmuş ama aslı Irak arplarındandır? Boğa b. Batu, Mu-hammed et-Türkmânî, Turhan, Tekin vb. tipik Türk isimleri taşıdığı halifeleri.Türkmen zümreleri gibi oraya gelen bütün öteki konar göçer topluluklara da "Kürd" kelimesiyle niteledikleri bilinmektedir. Buna göre Ebü'l Vefâ'nın bir Kürt şeyhi olması muhtemel bulunmakla beraber, Türkmen şeyhi olması ihtimali daha olası gibi görünmektedir. Ebü'l Vefâ ömrünün büyük bir kısmını Bağdatta geçirmiştir.
Ayn-ül-Kudât Hamedani KS (-1131 Hamedan)Büyük velîlerden ve fıkıh âlimi. İsmi Abdullah olup, babasınınki Muhammed'dir. Künyesi Ebü'l-Meâlî, nisbeti ise Hemedânî'dir. Kâdıların gözbebeği anlamına gelen "Ayn-ül-Kudât" lakabıyla meşhur oldu.Ayn-ül-Kudât küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. İmâm-ı Gazâlî'nin eserlerini mütâlaa etmeye başlayınca, maksadına kavuştuğunu anladı. Tam dört sene İmâm-ı Gazâlî'nin eserlerini okuyup, inceledi. Kendi kendine; "Ey gönül! Artık Allahü teâlâya kavuşturan yolu buldun. Bundan sonra senin dünyâya meyletmenin sebebi nedir?" diye sordu. Bu sırada Hemedan'a İmâm-ı Gazâlî'nin kardeşi Ahmed Gazâlî geldi.Onunla muhabbeti dahada arttı.Abdullah Ayn-ül-Kudât, Hemedan'da idâm edilerek şehîd oldu. "Abdullah Ayn-ül-Kudât'ın öldürülme zamânı yaklaşıp, asılmak için darağacına getirildiğinde, Şuarâ sûresinin son âyetini, meâlen; "Zâlimler yakında nereye rücû edeceklerini (döneceklerini) bilecekler." okudu."
8-Hz Yusuf Hemedani KS (1049 Hamedan-1141 Merv)On sekiz yaşında Bağdat'a gelip, Ebu İshak-ı Şirazî' den okudu. Hanefi fıkıh ve münazara alimi oldu. Ebu Ali Farmedî hazretlerinden feyz alıp, kemale geldi.Bir gün Gavs'ı Geylanî (Şeyh Abdülkadir), İbni Saka ve İbni Asrun, üçü birden Yusuf'u ziyarete karar verirler. İbni Saka der ki: "Ona öyle sorular hazırladım ki bilmesi bir yana hayatında duymamış bile.."îbni Asrun: "Ben de öyle sorular hazırladım ki, cevabını ya bilir veya bilmez."Şeyh Abdülkadir Geylani de: "Ben sizin gibi düşünmüyorum. 0 zatı ziyaretim, elini Öpüp dua ve feyzini almak isteğimdendir" der.. ibni Saka, bir müddet sonra Bizanslılarca kandırılıp, hıristiyanlığı kabul eder ve Hafız Kur'an olduğu halde bir tek ayet haricinde tüm Kur'an'ı unutarak küfür üzere ölür. Unutmadığı ayet; Kafirlere ve Müslümanlıktan dönenlere aittir. îbni Asrun da fıska dalarak dünyayı satın alır. Gavs'i Geylanî de ma'lum .Abdülhalık Gücdevanî ve Hace Ahmed Yesevî Hace Abdullah Berkî, Hace Hasan Endakî, gibi büyük veliler yetiştirmiştir. Hace Ahmet Yesevî Türkistan tarafına göçetti.Şeyhinin şeyhi olan Ebu’l-Hasan Harakânî’yi görmüştür.
Hz Hace Ahmet Yesevi RA (1103Sayram-1194 Yesi Kazakistan) Türkistan'da yetişen büyük velilerdendir.Adı Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevi olup, Piri Sultan, Hoca Ahmet, Kul Hace Ahmet diyede tanınır. Babası Hace İbrahim'in nesebi Hz. Alinin oğlu Muhammet bin Hanefi'ye dayanır.Buhara'ya gitti. Orada Ehli Sünnet alimlerinden Yusuf Hamedaniye bağlandı ve manevi ilimleri tahsil etti.Mansur Ata, Abdulmelik Ata, Süleyman Hakim Ata (Bu Türkler arasında en meşhur halifesidir) Muhammed Danişmend, Muhammed Buhari (Sarı Saltuk) Zengi Ata, Tac Ata v.b. Bu halifelerinin yetiştirdiği birçok talebe ki; Ahi Evran, Hacı Bektaş, Mevlana, Taptuk Emre, Yunus Emre gibi talebeler Anadoluda, Ahmet Yesevi Hazretlerinin çizdiği yolda ilerlemişler ve Türk dilini, edebiyatını, kültürünü özellikle İslam dinini doğru olarak gelecek nesillere aktarmışlardır. Sade bir Türkçe ile Halkın anlayacağı, sohbet tarzındakiHikmet adlı şiirleri, Çin'den, Marmara sahillerine kadar yayılıp, Türk Milletine manevi ışık olmuştur.
9-Abdulhalık Gücdüvani KS (-1180 Buharada Gücdüvan) Babası Abdülcemîl Malatyalı idi.İmâm-ı Mâlik hazretlerinin neslinden.İlim öğrenmesi için Buhârâ'ya gönderildi. Büyük âlim Hâce Sadreddîn hazretlerinden Kur'ân-ı kerîm ve tefsîrini öğrenmeye başladı.On iki yaşında idim. Hızır aleyhisselâm bana Yûsuf-ı Hemedânî hazretlerinden ilim öğrenmemi tavsiye buyurdular. Bu sırada onun Buhârâ'ya geldiğini işiterek derhâl yanına gittim.Zikir tâlim hocası da Hızır aleyhisselâm oldu.Sırrı Ahmet Yesevi Hz lerinden.
10-Hz Ebul Hasen il Ali KS-Ebu'l Hasan Ali İbn Muhammed b.Yusuf el-Kureşi Hakkaride hizmet etmiştir...Ebul Hasan Ali bin Muhammed bin Yusuful Karşiyul Hakkari.Kureyş Kabilesinden Ebü’l Hasan Ali bin Muhammed bin Mevlânâ Yusuf Hazretleri.Ebul Hasan Ali ibni Muhammed el Kuraşî el Hekarî
11-Hz Ebu Said Al Mübarek KS (Irak’ın Nehr-ül Melik kasabalarından biri Kaylaviye-1162 Irak) Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib (RA) Hz.leri’nin evladından olduğu için Seyyid’dir.Lakabları “Mübarek Mahzumu”dur.Hz. Abdülkadir Geylani’nin (ks) Mürşidi , Ebu Sa’id Mübarek el-Mahzumi’dir (ks). Mahzumi (ks) , evliyanın ekabiri,esfiyanın bürhanı, Ariflerin kıdvesi, saliklerin zübdesi , ulum-i zahir ve batıneyi cami bir pir-i tarikat ve vakıf-ı raz-ı hakikat olup Şeyh Ebu’l-Hasan Hakkari (ks) hazretlerinin en kamil hulefasından idi. Hz. Hızır aleyhisselam ile çok sohbetleri olup Hanbeli Mezhebine mensubdu.
12-Hz Abdülkadir Geylani KS (İran Geylan1078 -1166 Bağdat) Muhyiddîn, Kutb-i Rabbânî.Künyesi Ebu Muhammed'dir. Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur. Annesinin ismi Fatıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup o da peygamber soyundan gelmektedir. Bundan dolayı hem seyyid hem şeriftir soyu, babası Seyyid Musa tarafından İmam-ı Hasan Efendimiz’e, annesi Fatma Hatun tarafından da İmam-ı Hüseyin Efendimiz’e dayanıyordu.Hammad-ı Debbas Hazretleri Bağdat’ta ilk mürşidi olmuş.Maddi ve manevi ilimlerdeki derinliği ve üzerindeki manevi lütuf ve rahmetle dinin esaslarını yeniden dirilttiği için kendine “dinin dirilticisi” anlamında “Muhyiddin” denmiş, O da bu ismi Endülüs’te dünyaya gelen ve “Şeyhül Ekber” namıyla ün salan manevi evladı İbni Arabi’ye vermiştirHz.Sah Abdülkadir Geylani’nin (ks)( H.470-561) cihanı aydınlatan 10 çocugu vardır. SeyyidEbubekir Abdülaziz (Vefatı 602-Cibal), Seyyid Abdülcebbar (V 575-Bagdat), Seyyid /brahim (V592- Vasıt) , Seyyid Abdullah (V 598 Bagdat), Seyyid Yahya (V 600- Bagdat) , Seyyid Musa (V618 Suriye-Sam-Sefhkasyon), Seyyid Abdülvehhab (V 593 Bagdat) , Seyyid /sa (V 573 Mısır) ,Seyyid Semsüddin Muhammed (V 600 Bagdat) , Seyyid Abdürrezzak (V 630 Bagdat)
Hz kurtubi (1200-1273 minyetü beni hasib) Endülüsünde yetişmiştir
Hz Ebü'l-Hasan el-Kûsî(1216 kına )İsmi Ali Künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Abdürrahîm el-Kınâvî hazretlerinin dâmâdı ve en üstün talebesi idi. Muhammed bin Ali el-Kuşeyrî, Ebû Yahyâ bin Şâfiî, Ebü'l-Kâsım el-Meragî gibi meşhur âlimlerin sohbetlerinde bulunup, kendilerinden ilim öğrendi. 1209 yılında kına şehrinde bulunmuştur
13-Hz Seyyid Abdürrezzak Geylani KS (1134-1233 Hilbe) Seyhü’l-Kudve el-Hafız Ebu Bekir Tace’d-din Cemalü’l-Irak Abdur’r-Rezzak.Seyyid Muhammed(ks), Seyyid Abdülcebbar (ks) Bagdat’ta ilimögretmis, Hadis okutmus, irsad faaliyetlerini sürdürmüslerdir.Seyyid /sa (ks), Sam ‘da ve Mısır’da irsad faaliyetlerinde bulunmus, ilim ögretmistir.Seyyid Abdülaziz(ks), Askalan’da gazada bulunmus, Küdsü serifi ziyaretten sonra Cibale yerlermis, orada irsad faaliyetlerinde bulunmustur.Seyyid /brahim (ks), Vasıt’ta, Seyyid Yahya(ks) Mısır’da, Seyyid Musa (ks) Mısır ve Suriye’deirsad faaliyetitlerinde bulunmuslardır.Seyyid Abdürrezzak Geylani’nin (ks) ,çocukları ;Seyyid Ebu Salih Nasr( V 633 Bagdat)Seyyid Abdurrahim (V 606 Bagdat)Seyyid Fadlullah (V 656 bagdat)Seyyid _smail ( Bagdat)Seyide Aise Seyide Saadet’ dir
Hz Ebu Salih Nasr bin Abdürrezzâk (1169-1236) Hanbelî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimlerinin büyüklerinden, vâiz. İsmi, Nasr bin Abdürrezzâk bin Abdülkâdir-i Geylânî el-Bağdâdî olup, künyesi Ebû Sâlih, lakabı İmâdüddîn’dir. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin torunudur. Hanbelî mezhebinde ilk Kâdı’l-kudâtdırİmâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretlerinin türbesinde defnolundu.
Hz Şeyh Halef (....1100) Şeyh Abdulkadir’i Geylani’nin torunu .Şeyh Şeref, iki kardeşi Şeyh Mahmûd ve Şeyh Ahmed, amcası oğlu Siirt'e kendi adıyla zikredilen câmide medfûn Şeyh Halef ile birlikte Bağdat'tan Diyarbakır'ın Hazro kazasına gelmişlerdir. Oradan ayrılıp, Şeyh Halef Siirt'te Şeyh Şeref ise Fersaf'ta ikâmet etmiş ve orada vefat etmiş olup kabri malumdur. Şeyh Mahmûd ve Şeyh Ahmed ise Erbin (erbine) köyünde ikâmet etmiş ve orada defnedilmişlerdir.
Hz. Şeyh Ebu Medyenil Mağribi K.S (Mısır-1193 Mısır) Ebû Medyen,"Şuayb b. Hasan et-Tilemsânî el-Mağribî" diye meşhurdur.Şeyh Ebû Said el-Mağribî Hazretleri'ne intisab ile maârif i ilâhiyyeyi tahsil etmiştir.Gavs-ı A'zam Abdülkâdir-i Geylânî efendimize de mülâki olup,Şeyhü'1-Ekber Muhyiddini Arabî Hazretleri gibi bir zât-ı ekremin bulunması uluv-vi kadr ü' kemâlâtları hakkında söz söylemeğe hacet bırakmaz.
Hz İbn Arabî KS (1165 Mursiye İspanya-1240Şam) Adının Ebu Abdullah Muhammed İbnu’l-Arabî el-Hâtimî et-Tai olduğunu belirtir. Lakabı Muhyiddin (dini ihya eden) ve Şeyhu’l-Ekber’dir.Mekke’de ayrıca Malatya’lı Şeyh Mecdettin el-Konevî ile tanıştı.. İbn Arabî’nin en büyük müridi olan, oğlu Sadrettin el-Konevî henüz doğmamıştır. ibn Arabî, Musul’da bir süre kaldı. Orada kendisine İbnu’l-Cami tarafından manevi güç verildi. İbnu’l-Cami bu manevi gücü bizzat Hızır’dan almıştı.Yunus bin Yahya el-Haşimi’ye emanet olarak bırakmış olduğu “Hırka”yı Mekke’de h.599 senesinde giymiştir. Gavsu’l Azam Seyyid Abdulkadir Geylani hazretleri, birgün gözde talebelerinden olan Cemadeddin Yunus b. Yahya efendiyi yanına çağırarak: “Benden sonra benim künyem olan Muhyiddin isminde Endülüs’den Allah’ın velisi,Resulullah’ın sevdiği evladım gelecektir. Bu hırkamı ona teslim edin” diye buyurmuştur.
Hz Muhammed Şemsüddin Tebrizi K.S(-1247Konya)İsmi Muhammed bin Ali'dir. Güney Azerbaycan'ın merkezi olan Tebriz'de doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Şems-i Tebrîzî lakabıyla meşhûr oldu.Konya'da şehîd edildi. Şeyh Rüknüddin Sücasi hazretlerinin dervişlerinden ve seçkin halifelerinden biriydi. Kendisi ''Şeyh Ebu Bekri'z-Zenbil-i Bakılani'' ve ''Şeyh Kemal-i Hocendi'' ile bir çok sohbetlerde bulunmuş, aralarında nice dostluklar ve sırlar geçmişti. Şeyh Şemsüddin'in ismi ''Haddâdar b. Muhammed b. Ali b. Melikdâd-i Tebrizi''dir. Mevlana Muhammed Celalüddin Belhi/Rumi (K.S.)'in irşadına sebep olmakla meşhurdur.
Hz Sadreddin Konevi KS (1210 malatya- 1274 Konya)İsmi Muhammed bin İshâk, künyesi Ebü'l-Meâlî, lakabı Sadreddîn'dir.Küçük yaşta babası İshâk Efendi vefât etti. Üvey babası Muhyiddîn-i Arabî, Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ve yetişmesiyle meşgûl oldu.Muhyiddîn-i Arabî'den Konya'da ilim ve feyz alan ve çok istifâde eden Sadreddîn-i Konevî, hocası ile Halep ve Şam'a gitti.Muhyiddîn-i Arabî'nin vefâtından sonra evliyânın büyüklerinden Evhadüddîn-i Kirmânî'nin sohbetlerine kavuştu.Selçuklu Sultanı Alâeddîn in O'na karşı büyük bir hürmet ve itibar gösterdi.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sa'îdeddîn-i Fergânî, Müeyyedüddin Cendi gibi birçok hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi. Nasîruddîn-i Tûsî ile hikmete âit bâzı meselelerde mektuplaşmaları oldu .Yanıda evliyadan Ahî Evren de vardı.Sadreddîn-i Konevî hazretleri, talebesi Mevlânâ'nın cenâze namazını kıldırmak için ilerlediği zaman, ona birden bire bir hıçkırık gelip kendinden geçti. Bir müddet sonra kendine gelip namazı kıldırdı. Mevlânâ'nın vefâtına çok üzülmüştü. Talebelerinin ileri gelenlerinden bâzıları; "Efendim! Namaz kıldıracağınız zaman, üzerinizde hiç görmediğimiz bir hâl vardı. Acabâ hikmeti nedir?" dediler. Bunun üzerine; "Namaz kıldırmak için ilerlediğim vakit, meydanda meleklerin saf saf dizilip, Peygamber efendimizin arkasında cenâze namazını kıldıklarını gördüm. Gökteki meleklerin hepsi mâvi elbiseler giyinmiş ağlıyorlardı." buyurdu.
Hz Mevlana Celaleddin Rumi KS (1207 Belh-1273 Konya) Asıl adı Muhammed, lakabı Celâleddîn, ünvânı Mevlânâ'dır.Soyu hazret-i Ebû Bekr'e ulaşır. Ferîdüddîn Attâr Mevlânâ Celâleddîn'de ilâhî nûrlar ve fıtrî, yaratılıştan gelen bir takım kâbiliyetleri görmüş ve ona dua etmişti.Bir müddet Nişâbur'da kalan Bahaeddin Veled ve Mevlânâ Celâleddîn, daha sonra yakınlarıyla birlikte Bağdât'a gelip Mustansıriyye Medresesine yerleştiler. Sultân-ül-Ulemâ burada oğlu Mevlânâ Celâleddîn'in ve talebelerinin terbiyesiyle meşgul oldu.Mevlânâ Celâleddîn'in çocukluk yıllarında, terbiyesiyle meşgul olan ve kendisini çeşitli ilimlerde yetiştiren Seyyid Burhâneddîn Tirmizî babası Sultân-ül-Ulemâ'nın ileri gelen talebesiydi.Mevlânâ Halep'te el-Halâviyye ve Şam'da el-Makdisiyye Medresesinde bulundu. Muhyiddîn-i Arabî, Kemâleddîn bin Adîm, Sâdeddîn-i Hamevî, Osman Rûmî, Evhadeddîn Kirmânî, Sadreddîn-i Konevî gibi zamânın âlim ve velîleriyle sohbet edip, onlardan da ilim öğrendi. Onların teveccühlerini kazanan Mevlânâ Celâleddîn, Şam Medresesinde zaman zaman Hızır aleyhisselâm ile görüştü.Mevlânâ hocasına, Kayseri'ye gitmeyip berâber kalmaları için çok ısrâr ettiyse de kabûl ettiremedi. Mevlânâ, Seyyid Burhâneddîn hazretlerini Kayseri'ye uğurladı.sohbet bir şeyhidahi eş Şeyhul Arif Hammad bin Müslim ed Debbas hazretleridir
10-Hz. Hace Ârif Rivegerî KS (1165 Riveger-1262) Riveger, Buhara'ya altı, Gucdüvan'a bir mil mesafede.Rivegeri'nin hafi zikirden cehrî zikre geçişi ömrünün son yıllarına rastlar.Halifesi Mahmüd Fağnevî'ye cehri zikri öğreterek halkı, gaflet kasvetinden kurtarıp zikrin haşyetiyle uyarmak istemiştir. Kendisine silsile'de "Pîşuva-yı arifan" denilmesi de bundan olsa gerektir.....1209 ölüm ?
11-Hz. Mahmud-i İncir Fagnevi KS (Buhara'nın Fagne-1315 ) Maveraünnehrin Tur-i Sina gibi mukaddes bir yer olmasına vesile oldu.Halifesi Hace Ali Ramitenidir
Hz Hacı Bektaş Veli (1209-1271 )Mevlana Celalettin-i Rumi ile çağdaştır.Bu iki ulu kişinin arasında güçlü bir bağlantı bulunmaktadır.Tapduk Emrenin mürşidir.
Hz Yunus Emre (1240-1321) Hacı Bektaşi Veli devrinde .Taptuk Emre de manevi eyitimini tamamladı.Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman ? Babalılardan Taptuk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgisi Vilayetname'den kaynaklanmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gitmiş, Mevlana'yla görüşmüştür.
12-Hz Ali Ramiteni KS (Buhara Râmiten1200-1328 Harezm) Şeyh Mahmûd-i İncirfagnevî'ye kavuştu. Ali Râmitenî, ondan mânevî yönden çok üstün makamlar elde etti. Kendisine dokumacıların şeyhi manasına Pir-i Nessac derlerdi.Bir talebesine bir anda kendi makamlarını verip, kendisi gibi yaptığı için, iki aziz manasında, üstadın ismi de "Azizan" olarak kaldı.Eşşehidil Azizan.Ali Ramiteni hazretleri ömrünün sonlarına doğru Buhârâ'dan Harezm'e geldi.Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinin en büyük talebelerinden olan Seyyid Atâ zaman zaman Ali Râmitenî hazretleri ile buluşur görüşürlerdi.'Allah'a hiç isyân etmediğiniz bir dille duâ ediniz ki, duânız kabûl olsun'Dört halîfesinin de adları Muhammed'dir. Birincisi, Hâce Muhammed Külâhdûz'dur. Hârezm'de medfundur. İkincisi, Hâce Muhammed Hallâc-ı Belhî'dir. Belh şehrinde medfundur. Üçüncüsü, Hârezm'de medfun olan Hâce Muhammed Bâverdî'dir. Dördüncüsü ve halîfelerinin en büyüğü, Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî olup, vefâtı yaklaştığında bütün talebelerini yetiştirmesi için onu vazîfelendirdi.
13-Hz Muhammed Baba Semmasi KS (-1354 Semmas) Râmîten'e iki kilometre, Buhârâ'ya ise altı kilometre uzaklıkta bulunan Semmâs köyünde doğdu.Talebelerinin başında, kendisinden sonra yerine geçen Seyyid Emîr Külâl Hazretleri gelmektedir. Şâh-ı Nakşıbend Muhammed Behâeddîn-i henüz o doğmadan evvel, hocası Muhammed Bâbâ Semmâsî onun doğduğu yerden geçerken; "Bu yerden büyük bir zâtın kokusu geliyor. Pek yakında Kasr-ı Hindüvân, Kasr-ı Arifân olur." buyurdu.Dört halife seçmiştir. Bunlardan birincisi Hâce Sûfi Suhârî, ikincisi kendi oğlu Hâce Muhammed Semmâsî, üçüncüsü Mevlânâ Dânişmend Ali, dördüncüsü ve en büyükleri Seyyid Emîr Külâl Hazretleri'dir.
14-Hz Emîr Külâl KS (Buhara Sûhârî 1284-1370) Babasının adı Emîr Hamza .Emîr Külâl Hazretleri, Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin talebesi ve Behâeddîn-i Buhârî Nakşibend Hazretleri'nin hocasıdır. Emîr Külâl yirmi yıl kadar Semmâsî'nin halkasına devam etti. Şeyhinin yanına gitmek için her pazartesi ve perşembe günü Sûhârî köyü ile Semmâs köyü arasındaki mesafeyi zikir yaparak katederdi. Onun manevî yetiştiricileri arasında, o dönemde Hâcegân'la içice bulunan Yesevî tarikatından Seyyid Ata'yı da zikretmek gerekir. Kemale ulaştıktan sonra Emîr Külâl, Semmâsî'nin daha bebekken manevî evlât olarak kabul ettiği Bahâeddin Nakşibend'in tasavvufî terbiyesiyle görevlendirildi. Emîr Külâl Hazretleri'nin dört oğlu ve dört halifesi vardı. Oğullarından Emîr Burhân'ın yetiştirilmesini, en başta gelen talebesi ve halîfesi Şâh-ı Nakşıbend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî'ye havâle etti. Diğer oğlu Emîr Şâh'ı, Şeyh Yâdigâr'a, Emîr Hamzâ'yı Mevlânâ Ârif Dehdigerânî'ye, Emîr Ömer'i de, Mevlânâ Cemâleddîn Dihestânî'ye yetiştirilmeleri için havâle etmişti.
Hz Ibn Kesir RA (1301 Dimeşk Mecdel-1373 Şam)
14-Hz Seyyid Şerefeddin Tarikat Şeyh Şerefeddin-ül Kattâle'ye ulaşır. O da tarikatı Abdürrazzâk'tan almıştır. Şeyh Şeref, Gavs-i Geylâni'nin oğlu Şeyh Abdülvehhâb'ın oğludur.
Şeyh Şerefüddîn Ahmed b Yahya (1263-1380) Mahdûm-ül-Mülk Bihârî diye tanınır. Lakabı, Şerefüddîn olup, nesebi, Peygamber efendimizin amcalarından Zübeyr bin Abdülmuttalib'e dayanır.Mevlânâ Şerefüddîn Ebû Tavâma'nın talebesi oldu.Necîbeddîn Firdevsî orada idi. Necîbeddîn Firdevsî'nin huzûruna erişince; Ey Şerefüddîn Ahmed! Senelerdir oturup seni beklerim.
15-Hz Abdülvehhab
15-16 Hz Şâh-ı Nakşıbend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî (1318 Buhara Kasr-ı Hindûvân-1389) Tarikat âdâb ve erkânını öğrendiği bu dönemde kendisinin doğumundan yaklaşık bir asır önce vefat etmiş olan Abdülhâlik-ı Gücdüvânî'nin ruhaniyetine intisap etti.Hakîm et-Tirmizî'nin (ö. 320/932) ruhaniyetinden faydalanması da üveysîliği ile ilgilidir.Emîr Külâl, doğduğu Suhâri köyünde yapılan bir camiye tuğla taşımakta olan Bahâeddin Hazretleri'ni çağırarak sülûkünü tamamladığını, artık Türk ve Tacik bütün şeyhlerden faydalanabileceğini söyledi. Bundan sonra Hâce Bahâeddin, şeyhinin bir diğer müridi Mevlânâ Arif Dikgerânî'nin sohbetlerine katıldı. Daha sonra Yûsuf el-Hemedânî'nin neslinden Yeseviyye tarikatı mensubu iki Türk şeyh ile ilgi kurdu. Bunlardan Kusem Şeyh ile ilişkisi kısa sürdü; Halil Ata'nın yanında ise on iki yıl kaldı.Nakşibendî silsilesinin Bahâeddin Hazretleri'nden önceki devirleri hakkında bilgi veren kaynaklara göre tarikat, Yûsuf el-Hemedânî zamanından Bahâeddin zamanına kadar, Hemedânî ve ardından gelenlerin taşıdığı "hâce" lakabına işaret olarak "tarîk-i hâcegân" diye anılmakta iken Bahâeddin Hazretleri'den itibaren "tarîk-i Nakşibendî" adıyla tanınmıştır Bahâeddin Nakşıbend'in vefat etmesinden sonra, onun halifeleri Alâeddin Attar, Hace Muhammed Parsa ve Mevlana Yakub Çerhi tarafından çok geniş bir alana yayıldı. Bu yayılmada Mevlana Yakub Çerhî'nin müridi olan Hace Ubeydullah Ahrar (v.1489)'ın payı ve hizmeti büyük olmuştur
16-Hz Alâeddin Attâr KS (-1400 Buhara Nevçağaniyan) Muhammed b. Muhammed el-Buhârî .Nakşibendî tarikatının devamını sağlamak bakımından Attâr'ın en önemli halifeleri Câmî ve Nevâî'nin mürşidi Sa'deddîn-i Kâşgarînin şeyhi Mevlânâ Nizâmeddin Hâmûş ile Hâce Ubeydullah Ahrâr'ın mürşidi Ya'kûb-ı Çerhî'dir.
Hz Hace Hasan Attar(-1423 Buhara çağanyan ) Evliyanın büyüklerinden. İsmi, Hasan bin Alâeddîn Muhammed bin Muhammed Buhârî olup, Hâce Hasan Attâr diye tanınır. Silsile-i aliyye büyüklerinden Alâeddîn-i Attâr hazretlerinin oğludur. Anne tarafından dedesi, Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretleridir. Buhârâ'da yetişen Hâce Hasan'ın doğum târihi tesbit edilememiştir. Şîrâz'da vefât etti,babası Hâce Alâeddîn'in yanına defnolundu.Dedesi Şâh-ı Nakşibend hazretleri küçük Hasan'ı çok severdi. Ona husûsî bir sevgisi vardı. Bir gün Hasan Attâr, mezarlık yanında diğer çocuklarla birlikte oynarken, dedesi Behâeddîn-i Buhârî oradan geçiyordu. Hasan Attâr bir buzağıya binmiş, diğer çocuklar da onun etrâfında koşup, böylece eğlenmekteydiler. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri durup küçük Hasan'a teveccüh etti ve; "Yakın bir zamanda, bu çocuk bir bineğe biner, şevketli hükümdarlar, atının üzengisini tutarak yanında yaya yürür." buyurdu.
17-Hz Ya’kûb-i Çerhî KS (Gazne Çerh-1447 Hilfetu Hisar Şadman) İsmi, Ya’kûb bin Osman bin Mahmûd’dur.Mısır’a gitti. Orada Zeynüddîn-i Hâfî ile birlikte, zamânının büyük âlimi Mevlânâ Şihâbüddîn Şirvânî’den ve diğer âlimlerden aklî ve naklî ilimleri öğrendi. Sonra Buhârâ’ya gitti. Orada da âlimlerden ilim öğrenip, icâzet aldı. Zâhirî ilimlerde yetişdikten sonra tasavvuf ilmine yöneldi. Tasavvuf ilminde ve hâllerinde önce Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî’nin, sonra da onun halîfesi Alâüddîn-i Attâr’ın sohbetinde yetişti.Deştgûlek’e gidip, Mevlânâ Tâcüddîn'in sohbetine can attım. Onun sohbetinde bulunduktan sonra Behâeddîn-i Buhârî’ye geri dönüp ona teslim olmak arzusu beni sardı.
17-Hz Ukayl KS Akil KS
18-Hz Şemseddin-i Sahrai KS
Somuncu Baba (Hamid-i Aksarayî),( 1349 Kayseri-1412 Aksaray) Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında Anadolu’da yetişen evliyânın ve ulemânın büyüklerindendir. Babası aslen Türkistanlı olan Şemsettin Mûsâdır. Bu zâtın Kayseri’ye ne zaman geldiği tam olarak belli değildir. Somuncu Baba, Şam’dan Tebriz yakınlarında bulunan “Hoy” kasabasında bulunan Hâce Alâaddin Erdebîlî hazretlerinin huzuruna gitmiş ilim öğrendikten sonra kayseriye dönmüştür. Görünüşte Erdebil’deki Şeyh Alâaddin Ali’den tarîkat almış ise de esâsen Sultân’ül-Ârifîn Bayezîd-i Bistâmî’nin ruhâniyetinden manevî terbiye aldığı ve Hızır aleyhisselâm ile sohbetleri bulunduğu söylenmektedir. Bursa’ya yerleşti. Hacı Bayram-ı Velî sık sık Bursa’ya gelip hocasını ziyaret ederdi. Yıldırım Bayezid 1396 tarihinde kazandığı Niğbolu zaferine bir şükür nişanesi olarak Bursa’da Ulu Caminin yapımını başlatmıştı. İnşaat 1399 yılında tamamlanınca, açılışında Cuma hutbesini ve namazı kıldırır. Molla Fenari’nin Somuncu Babayla olan ilk münasebeti, Şeyh Hamid’in Ulu Camideki Fatiha sûresinin tefsirinden sonra başlar. Molla Fenari, Bursa çıkışında bir çınarın yanında ona yetişti. Gitmeyip Bursa’da kalması için çok yalvardı bu bölgeye “Dua Çınarı” denildi.
Hacı Bayram Veli KS (Ankara Zülfadl (Sol-Fasol) 1352 - Ankara, 1429).İstanbul'u, Fâtih Sultan Mehmed Hanın fethedeceğini müjdeleyen büyük velînin adı Nûmân bin Ahmed bin Mahmûd, lakabı Hacı Bayram-ı Veli'dir. Hamîdeddîn-i Velî hazretleri tarafından çağrıldı. Şücâ-i Karamânî ile Kayseri'ye gittiler. Kayseri'de Somuncu Baba diye meşhûr Hamîdeddîn-i Velî ile bir kurban bayramında buluştular. O zaman Hamîd-i Velî; "İki bayramı birden kutluyoruz." buyurarak, Nûmân'a Bayram lakabını verdi. Bilâhare İstanbul'un mânevî fâtihi olacak olan Akşemseddîn de Osmancık'ta müderrisken şeyhin evliyâlık derececsini duymuş ve ona talebe olmak üzere Ankara'ya gelmişti. Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, "Köse! Kalbimize çabuk girdin, yanımıza gel." buyurup iltifât etti, kendi sofrasına oturttu. Sonra ona; "Zincirle zorla gelen misafiri, işte böyle ağırlarlar." diyerek, onun gördüğü rüyâyı, kerâmet göstererek anladığını bildirdi. Murâd Han Devlet-i âl-i Osman'ın toraklarının ortasında bir Bizans Devletinin olmasına hiç gönlüm râzı değil. Sevgili Peygamberimizin de fethini müjdelediği bu İstanbul bize lâzım. Bunu almak için de himmetinizi, yardımınızı bekliyorum." dedi. Murâd Han bu sözleri söylerken, Hacı Bayram-ı Velî derin bir tefekküre dalmış, onu dinliyordu. Sultanın sözü bittikten bir süre sonra şöyle konuştu: "Sultânım! Bu şehrin alınışını görmek ne size, ne de bize nasîb olacak. İstanbul'u almak, şu beşikte yatan Muhammed'e (Fâtih Sultan Mehmed Han) ve onun hocası, bizim Köse Akşemseddîn'e nasîb olsa gerektir." müjdesini verdi. Sonra geleceğin Fâtih'ini kucağına aldı. Onun gözlerine bakarak, uzun uzun teveccühlerde bulundu. Sultan Murâd Han, bu müjdeye çok sevindi. Oğlu şehzâde Muhammed'e ve Akşemseddîn'e artık başka bir nazar ile bakmaya başladı. Önce Gelibolu'ya geldi. Orada Yazıcızâde Ahmed Bîcân ve Muhammed Bîcân kardeşlerle görüştü.
Molla Şemseddin Fenari Molla Fenârî,(1350-1430 Bursa) Osmanlıların ilk Şeyhülislamıdır Babasının adı Hızır’dır.
Hz Akşemsettin, (1390 Şam - 1459Göynük) Asıl ismi Muhammed bin Hamzâ, lakabı Akşeyh'tir. Evliyânın büyüklerinden Şihâbüddîn Sühreverdî'nin neslindendir.Soyu Hazret-i Ebu Bekir'e kadar ulaşır. Yedi yaşında babası ile Anadolu'ya gelip Amasya'nın Kavak nâhiyesine yerleşti. İskilip'te çocuklarından Nurulhuda'nın türbesi ile diğer yakınlarının mezarları vardır. Evlik köyünde yer alan tek bir çivi çakılmadan yapılan camiiyi onun yaptırdığı yazılıdır.Fethin en önemli günlerinde Ebu Eyyub'el Ensari'nin kabrini bularak ordunun maneviyatını yükseltmişti.
18-Hz Ubeydullah Ahrar KS (1403 Taşkent -1490 Semerkant ) Dedesi Hâce Şihabuddin, babası Mahmud Şaşi.Ubeydullah Ahrar (ks), Ya'kub-i Çerhi Hazretlerinin sohbetinde üç ay kaldı.
Hz Molla Cami (1414 Cam İran-1492 Herat)Hirat'ta yetişen âlim ve büyük velîlerden. İsmi, Abdurrahmân bin Nizâmeddîn Ahmed, lakabı Nûreddîn'dir. Câmî ve Mevlânâ nisbetleriyle meşhûr oldu. Anadolu'da MollaCâmî diye tanınmaktadır. İmâm-ı Muhammed Şeybânî hazretlerinin neslindendir. Beş yaşında Muhammed Pârisâ hazretlerinin huzûruna götürülüp, teveccühe kavuştu.Herat'da, meşhûr astronomi âlimi Ali Kuşçu ile görüştü. Ali Kuşçu, Molla Câmi'ye astronomi ilmine dâir güç ve zor sorular sordu. Sorulanların hepsini, en ince ayrıntılarına kadar ayrı ayrı cevaplandırdı. Ali Kuşçu, bu cevaplara hayran kaldı. Sonra Ali Kuşçu'ya dönerek; "Sizin ilim hazînenizde bundan daha üstün bir nesne yok mudur?" diyerek latîfe etti. Horasan'dan yola çıkıp, Herat'a geldi ve Sâdüddîn-i Kaşgârî'nin huzûruna girdi. Onun sohbeti ile şereflendi.Mevlânâ Abdurrahmân Câmî, zamânındaki âlim ve evliyâ ile görüşür, onlarla sohbet ederdi. Bunlardan biri Muhammed Esed, biri Ubeydullah-i Ahrâr hazretleridir. Ubeydullah-i Ahrâr ile dört defâ buluştular. İlk görüşmelerinde Ubeydullah-i Ahrâr'ın büyüklüğünü kabûl edip, ona bağlandı.
19-Gedâ(Kedayı) Rahmân-ı Evvel KS
Hz Celaleddin Süyutî ( 1445-1505m. )Asıl adı Abdurrahman'dır. Celaleddin lakabı babası tarafından kendisine verildi. Künyesi, Celaleddin Ebü'l-Fazl Abdurrahman bin Kemaleddin Ebi Bekr bin Muhammed el-Huzayri es-Süyutî el-Şafii şeklindedir.
19-Hz Kâdi Muhammed Zâhid ül Bedahşi KS (-1530Semerkand Hisar Vahş )İsmi, Muhammed ibn-i Burhâneddîn'dir.Annesi silsile-i aliyye büyüklerinden Yakub-i Çerhi hazretlerinin kızıdır.Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerine talebe oldu. 12 yıl onun kalblere şifa olan sohbetlerinde bulundu. Ondan vazifesini devraldı. Birçok talebe yetiştirdi. Silsile-i aliyye büyüklerinden Derviş Muhammed hazretleri onun yetiştirdiği evliyadan biridir.Kâdı Muhammed Zâhid Hazretleri'nin kız kardeşinin oğlu olan Mevlânâ Derviş Muhammed hazretleri onun vazîfesini yürüttü ve yolunu devâm ettirdi.
20-Şemseddin Arif KS
21-Gedâ(Kedayı) Rahmân-ı Sani KS
20-Hz Derviş Muhammed KS (Semerkand-1562 Büster Dasferar)Bir gün ellerini açıp, âcizliğini ve çâresizliğini Allah-u Teàlâ'ya yalvararak arz etmişti. Âniden Hızır AS gelip; "Eğer sabır ve kanâat istiyorsan, Muhammed Zâhid'in hizmet ve sohbetine kavuşmakta acele et. O sana sabır ve kanâati öğretir." buyurdu. Hemen Muhammed Zâhid Hazretleri'nin yüksek huzûruna varıp, orada ilim tahsîl etti.İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin dünyâya gelmesinden bir sene önce vefât etti.İnsanları irşâd için yetiştirdiği yüksek talebeleri pek çoktur. Bunların en büyüğü, oğlu Hâce Muhammed İmkenegî'dir.
21-Hz Muhammed el Emkengi KS (1512 Buhârâ Emkene-1599 Emkene) Muhammed Bâkî-Billah Hazretleri'nin hocasıdır.Bâkî-Billah Hazretleri'ne; "Sizin işiniz, Allah-u Teàlâ'nın yardımı ve bu yüksek yolun büyüklerinin rûhlarının terbiyeleriyle tamâm oldu.Tekrar Hindistan'a gitmeniz lâzım. Çünkü bu silsile-i aliyyenin, orada sizin sâyenizde parlayacağını görüyorum.Hâce Bâkî-Billah Hazretleri Hindistan'da Serhend şehrine geldiği zaman, kendisine; "Kutbun etrâfına geldin." diye ilhâm olundu. Bu kutb, İmâm-ı Rabbânî Hazretleriydi. Demek ki, bu kıymetli tohum, Semerkand ve Buhârâ'dan getirilmiş, Hindistan toprağına ekilmiş oluyordu.
22- Fudeyl KS
23-Kemâl Küyenli(Keytehli) KS
Hz Aziz Mahmud Hüdayi (1541 Şereflikoçhisar -1628 Üsküdarr) Bursa'da Muhammed Üftâde hazretlerinden feyz aldı.Kadılık görevini bıraktı.Böylece Muhammed Üftâde hazretleri, Hüdâyî'ye icâzet, diploma verdi ve onu çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar'a, İslâmiyeti yaymak, emir ve yasaklarını bildirmek üzere gönderdi. Azîz Mahmûd Hüdâyî, âilesiyle birlikte Sivrihisar'a giderek hizmete başladı. Ancak burada sâdece altı ay kadar kalabildi. Hocasının ayrılığına dayanamayarak tekrar Bursa'ya geldi. Bursa'ya geldiği günlerde, doksan yaşından ziyâde olan hocasının hizmetini görmeye başladı. Bu hizmetlerinden çok memnun olan Muhammed Üftâde; "Oğlum! Pâdişâhlar ardınca yürüsün." diye duâ etti. O sene Üftâde hazretleri vefât etti.Mahmûd Hüdâyî ellerini kaldırarak: "Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuza katılan, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip rûhumuza fâtiha okuyanlar bizimdir. Bize talebe olanlar denizde boğulmasınlar. Ömürlerinin sonlarında fakîrlik görmesinler. Îmânlarını kurtararak gitsinler ve öleceklerini bilip haber versinler." diye duâ eyledi.
22-Hz Muhammed Bâkî-Billah (1563 Kabil-1603) İkinci bin yılın müceddidi ve İslâm âlimlerinin gözbebeği olan İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî Hazretleri’nin hocasıdır.Gençliğinde, ilim tahsîli için Kâbil'den Semerkand'a gidip, zâhirî ve aklî ilimleri, zamânının en büyük âlimlerinden olan Mevlânâ Sâdık-ı Hulvânî'den öğrendi.Muhammed Bâkî Billah Hazretleri şöyle anlatmıştır: "Büyüklerin kitaplarından bir kitabı okurken, o büyükler bana göründüler, beni benden aldılar. Bahâeddîn-i Nakşibend'in mübârek rûhâniyetleri, bana zikr telkin edip, cezbe ile taltif eyledi." Rüyâsında Muhammed Pârisâ Hazretleri’ni gördü. Muhammed Pârisâ rüyâsında ona buyurdu ki: "Tasavvuf yolunda ilerlemek en iyi ahlâk ile ahlâklanmaktır. Bu büyük nîmet ve saâdet ele geçince, bu yolda elde edilecek fayda, elde edilmiş demektir." Muhammed Bâkî Billah Hazretleri, Mâverâünnehir şehirlerinden birine giderken, Mevlânâ Hâcegî İmkenegî Hazretleri; "Ey oğul, senin yolunu gözlüyordum!" buyurmasıyla, onun huzûruna kavuşup, çok yardım ve ihsânlar gördü.İmam Rabbânî, Hâce Muhammed Bakî hazretlerine ulaşınca Hâce Bâkî hazrretleri: "Bana müjdelenen sensin" buyurdular.
24-Hz İskender KS
25-23-Hz Ahmed Faruk Serhendi (İmam-ı Rabbani) KS (1564 Hindistan Serhend-1625)
26-Hz Muhammed Said Hazinurrahm (Faruki) KS (1596-1660) Ahmed-i Fârûkî Serhendî hazretlerinin ikinci oğludur.İlminin bir kısmını, hazret-i İmâm'ın huzûrunda elde etti. Bir kısmını da ağabeyinin yanında kazandı. Bâzı ilimleri de Şeyh Tâhir-i Lâhorî'nin yanında tamamlayıp ikmâl etti. Muhammed Hâşim-i Keşmî devrindedir.
24-Hz Muhammed Masum Faruki KS (1599-Serhend Mülki haydar-1668)İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'nin üçüncü oğludur. Mecdüddîn ve Urvet'ül-Vüskâ lakaplarıdır. Urvet'ül-vüskâ; sağlam ip, kendisine uyulan büyük âlim demektir.Muhammed Ma'sûm, ilminin çoğunu babasının huzûrunda öğrendi.İlminin bir kısmını da büyük ağabeyi Muhammed Sâdık'tan ve babasının halîfelerinden olan büyük âlim Muhammed Tâhir-i Lâhorî'den öğrendi. "Mekke'den Arafat'a gitmek için yola çıktım. Mina'ya varınca, namaz kılmak için Mescid-i Hîf'e girdim. Peygamber Efendimiz o mescidin yakınında çadır kurmuş, konaklamışlardı. Aynı zamanda orada Mûsâ ve Hârûn AS'ın makamları vardı.Talebelerinin meşhûrlarından olan Murâd-ı Münzevî Hazretleri'nin kabri İstanbul'dadır. İstanbul'da medfûn bulunan en büyük üç evliyâdan biridir.Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî Hazretleri'nin yüksek talebelerinden olan Muhammed Hanîf-i Kâbilî, gençlik yıllarında Kâbil şehrinde bulunurken, rüyâsında iki büyük zâtı görür. Kim olduklarını merak edince biri gelip; "Her ikisi de Müceddid-i elf-i sânî İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'nin oğludur. Biri rahmetler hazînesi Muhammed Saîd, diğeri Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma'sûm'dur." dedi.Sofî Pâyende Tılâ Kâbilî,Sofî Pâyende Kerbâs ,Hâce Muhammed Sıddîk,Hâce Mûsâ talebeleridir.
27- Hz Abdulahad Serhendi KS (1635-1710Serhend) Hindistan'da yetişen evliyânın büyüklerinden. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğlu olan Muhammed Saîd Fârûkî'nin beşinci oğludur. "Hazret-i Vahdet" lakabıyla, kardeşleri arasında da "Hazret-i Meyân Gül" ismiyle meşhûr olmuştur. Âlim ve evliyâ bir âileden gelen Abdülehad Serhendî önce babasından ilim öğrendi. Onun terbiyesinde ve sohbetinde bulunup mânevî feyzlerine kavuştu. Sonra amcası Muhammed Ma'sûm Fârûkî'nin ilim meclisinde ve sohbetinde bulunarak zâhirî ilimlerde ve tasavvufta pek yüksek derecelere kavuştu.
25-Hz Muhammed Seyfettin es-Serhindî KS (1639 Serhend-1684 Serhend)İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'nin torunu ve Urvetü'l-Vüskâ Muhammed Ma’sûm Serhendî Rh.A Hazretleri'nin beşinci oğludur. İsmi Muhammed Seyfüddîn, nisbesi Fârûkî'dir. Sultan Âlemgîr Han, kendi isteğiyle ona talebe oldu. Sohbetleriyle şereflendi.
Hz Gulam Muhammed Ma'sûm (...1650-1748)Hindistan'da yetişen büyük velîlerden. Muhammed Ma'sûm Fârûkî'nin torunlarından Şeyh Muhammed İsmâil'in ikinci oğludur. Doğum târihi belli değildir. Tasavvufta pek yüksek derecede olup, Kutb-ül-aktâb idi. Tasavvufta yüksek derecelerden olan Kayyûmluk, gavslık ve kutbluk makamlarına sâhipti. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu olması sebebiyle asâletten ve yüksek derecelerden pay almıştı
Hz İsmâil Hakkı Bursevî, (1652 Aydos-1722 Bursa)İsmâil Hakkı Efendi üç yaşına girince, babası onu Celvetiyye yolunun büyüklerinden Seyyid Atpazarlı Osman Fadlî Efendiye götürdü. Osman Fadlî Efendi, elini öpen İsmâil Hakkı'ya; "Sen doğumundan beri, bizim hâlis talebemizsin." dedi. Yedi yaşında annesini kaybeden İsmâil Hakkı, on yaşına gelince, Osman Fadlî Efendinin Edirne'de bulunan ilk halîfesi Abdülbâkî Efendinin terbiyesi altına girdi.22 yaşında tekrar hocasının terbiyesine girdi.Hocam beni Bursa'ya halîfe olarak tâyin ettiği zaman Mutavvel adlı eseri okuyordum. Hocamın Fâtiha okuyup üzerime üflemesinden sonra, bende başka bir hâl zuhûr etti. Hocamın bu duâsından sonra ilâhî feyz ve mârifetlere kavuştum. Bundan sonra âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin tefsîr ve te'villerini yapmaya başladım. Muhyiddîn-i Arabî, Abdülkâdir-i Geylânî, İbrâhim Edhem, Üftâde ve Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinden mânevî olarak fâidelendim.Hz Mevlânâ'yı, Sadreddîn Konevî'yi ve Eşrefzâde Abdullah Rûmî'yi ziyâret etti.
Hz İsmail Fakirullah (1656 Siirt- 1734 Tillo Siirt)İsmi, İsmâil, babasınınki Kâsım'dır.Dedesi Molla Abdülcemâl, Peygamber efendimizin amcası Hazret-i Abbâs'ın torunlarındandır. Zâhirî ilimlerde âlim olup Tillo'da müderristi. Oğlu Mevlânâ Kâsım'ı yetiştirerek âlim olmasına vesîle oldu.Düştüğü kuyuda Bir anda etrâfında kurulan mânevî mecliste, Hızır ve İlyas aleyhimesselâm, Abdülkâdir Geylânî, Ahmed Rıfâî veCüneyd-i Bağdâdî hazretleri bana çok ikrâmlarda bulundular ve müjdelerverdiler.Şeyh Hamza Kebîr hazretleri elinde yeşil âsâsıyla, arkasında da ona mensûb olanların hepsi geldi ve hâlimin güzelliğine hayrân kaldı. Yanında yıldız gibi parlayan oğlu Şeyh Mücâhid, Şeyh Mûsâ ve Şeyh Muhammed Radî de vardı.Çok sevdiklerimden ve makamları yüksek olan Şeyh Bürhân, Şeyh Alemeyn ve Halil Ferd dahî yanıma gelerek bu meclisin sonuna kadar bana izzet ve ikrâmlarda bulundular. Önlerinde Şeyh Hasan'ın bulunduğu Fatîriyyûnlar da ziyâretime geldi. Hepsi cübbelerini giymişlerdi.Ayrıca Veysel Karânî hazretleri, Şeyh Hasan Hutvî, Şeyh Mustafa Kürdî ve Şeyh Neccâr bin Neccârî de hazır oldular.Hâlid bin Velîd hazretleri elinde demir bir âsâ ile teşrîf buyurdu.
28-Hz Muhammed Abid es Senami KS ...1740 dan itibaren 8 sene Hz Mazhar-ı Can-ı Canan sohbetinde bulunmuştur.
26-Hz Seyyid Nûr Muhammed Bedâyûnî (Hindistan Bedayün-1722 Delhi)İlmini ve feyzini İmâm-ıRabbânî hazretlerinin torunu, büyük âlim ve mürşid-i kâmil Muhammed Seyfüddîn-i Farûkî'den aldı. AyrıcaMirzâ Hâfız Muhsin'den de ilim öğrendi.Yetiştirdiği talebelerin en meşhûru ve halîfesi, "Mazhar-ı Cân-ı Cânân" hazretleri olup, evliyânın büyüklerindendir.
27-29 Hz Mazhar-ı Can-ı Canan KS (1701Cihanabad- 1781 Delhi )İsmi, Şemseddin Habibullah'tır. Babası Mirza Can'dır.Nur Muhammed Bedayuni hazretlerinin sohbetinde yetişti. Mir Müsliman, Senaullah Pani-püti, Gulam Kaki, Seyyid Âlimullah, Seyyid Abdullah Dehlevi gibi büyük âlimler ve veliler yetiştirdi.Üstadının vefatından sonra altı sene Şeyh Gülşeni, on iki sene Şeyh Muhammed Efdal ve Hafız Sa'dullah, sekiz sene Muhammed Abid-i Senami'nin (KS) sohbetlerinde bulunarak, Müceddidiye yolunun mertebe ve derecelerinde en yüksek yere ulaştı. Kadiriyye, Çeştiyye, Sühreverdiyye ve Kübreviyye yollarından da icazet aldı.
Hz İbrahim Hakkı (1703 Hasankale Erzurum-1780 Tillo) Erzurumlu İbrahim Hakkı Marifetname adlı eseriyle insanlara önce çevrelerindeki eşyayı, daha sonra kendilerini ve en sonunda da Tanrıyı bildirmeyi amaçlıyordu. Kitabın içindeki Kıyafetname adlı bölüm ise bir çeşit görgü bilimidir.Erzurumlu İbrahim Hakkı, dar çevresi içinde tasavvufu öğrenmişti. O, derin düşüncesiyle cisimlerin birleşmesini, hayatın doğuşunu, cinslerin gelişmesini yepyeni bir görüşle ortaya atmıştı. “Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler.” sözünün sahibi, mütefekkir ve mutasavvıf vasıflarıyla tarihe geçen Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Erzurumlu İbrahim Hakkı'ya göre, bütün varlık küre şeklindedir: "Alemin her ne tarafına nazar olunsa şekli muhaddep görünür." "Arzda ve semada müşahede olunan bütün şekiller yuvarlaktır". Einstein bu görüşü ondan çok daha sonra matematiksel yollardan göstermiştir.İnsanların nazarında çok önemli bir yer işgal eden Marifetname adlı eseri defalarca basılmıştır.
28-30 Hz Abdullah Dehlevi KS (1746 Pencap Hindistan-1825 Delhi) Abdullatif efendi âlim, salih ve zahid bir zat idi. Bir gün rüyasında Hazret-i Ali ona:"Allahü teâlâ sana bir oğul ihsan edecek, o büyük bir zat olacak. Ona bizim ismimizi koyarsın" dedi.Resulullah efendimiz de evliyadan bir zat olan amcasına rüyasında, doğacak çocuğa Abdullah isminin verilmesini emretti. Çocuk doğduğunda, ismini babası, Ali, amcası Abdullah koydu. Abdullah-ı Dehlevi hazretleri, altı yaşına gelince, Hazret-i Ali'ye karşı sevgi ve edebinden kendisine Ali denmesini istemeyip Ali'nin hizmetçisi manasına gelen Gulam Ali dedi ve bu isimle tanındı.Delhi'de Abdülaziz Dehlevî'den hadis derslerini alırken, Kadiri şeyhi Nasirüddin'den de tasavvuf derslerini aldı. Şeyh Nasirüddin'e intisap etmek istediyse de şeyhin erken vefatından ötürü bu isteği gerçekleşmedi.Yirmi iki yaşında iken 1180 tarihinde Mevlana Can-ı Canan'ın nur saçılan huzuruna kavuştu.Abdullah-ı Dehlevi hazretleri buyurdu ki: Talebe, sadık olan talip demektir. Allahü teâlânın sevgisi ile ve Onun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktadır. Bilmediği, anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldedir. Uykusu kaçar, göz yaşları dinmez. İşlediği günahlarından utanarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah’tan korkar, titrer, Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabreder. Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Her nefeste Rabbini düşünür. Gaflet ile yaşamaz. Kimseyle münakaşa etmez. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalbleri Allahü teâlânın evi bilir. Eshab-ı kiram hakkında hayır konuşur ve isimleri anıldığında "radıyallahü.anhüm" der. Hepsinin iyi olduğunu söyler. Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram arasında olan şeyleri konuşmamayı emir buyurdu. Salih müslüman, bunları konuşmaz, yazmaz ve okumaz. Böylece, o büyüklere karşı bir edepsizlikte bulunmaktan kendini korur. O büyükleri sevmek, Allah’ın Resulünü sevmenin alametidir. Kendi bilgisi, kendi görüşü ile evliyayı kiramı, birbirinden aşağı ve yukarı diye ayırmaz. Birinin, daha yüksek, daha üstün olduğu ancak âyet-i kerime, hadis-i şerif ve Sahabe-i kiramın sözbirliği ile anlaşılır. Muhabbet sarhoşluğu ile başka türlü söyleyenler mazurdur.
30-31 Hz Mevlana Halid-i Bağdadi KS(1780 Şehrezur Bağdat-1827 Şam)Mecd-i Talid,Şemsü’s Şümus,Halidiye Risalesi kitapları.Asrının müceddidi idi. Babasının ismi Ahmed'dir. İsmi Hâlid, lakabı Ziyâüddîn'dir. Bağdâdî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Babası hazret-i Osman'ın, annesi ise hazret-i Ali'nin soyundandır. Hicaz'a gidip Medine’ye kavuşunca Peygamber efendimize olan aşkını Farsça olarak dile getiren Kaside-i Muhammediyye'yi yazdı. Medine’de Yemenli fazilet sahibi bir zata rastladı. Ondan nasihat istedi. O zat dedi ki: "Ey Hâlid, Mekke’ye gidince edebe uymayan bir şey görürsen hemen reddetme." O da Mekke’de bir Cuma günü Kâbe-i şerife karşı Delâil-i Hayrât'ı okurken birinin, Kâbe'ye sırt çevirip kendine baktığını gördü. "Şuna bak Kâbe'ye arkasını çevirmiş, edebi gözetmiyor" diye düşünürken, o kimse; "Mümine hürmet, Kâbe'ye hürmetten öncedir. Bunun için yüzümü sana çevirdim. Sana verilen nasihati ne tez unuttun” dedi. Ondan özür dileyip; "Beni talebeliğe kabul et" diye yalvardı. O da; "Sen burada olgunlaşamazsın, senin işin Hindistan’da tamam olur" dedi.Abdullah-ı Dehlevi, ona nefsinin terbiyesi için dergahı temizleme vazifesini verdi. O, âlim bir zat olmasına rağmen, hiç itiraz etmedi. Bir müddet bu vazifeye devam ederken, hocası ile karşılaştı. Onun omuzları üzerinden Arş'a doğru muazzam bir nurun yükseldiğini ve meleklerin ona hayranlıkla baktıklarına şahit oldu. Hocası, onun tasavvufta pek yüksek derecelere eriştiğini görünce, devamlı yanında bulunmasını emretti. Abdullah-ı Dehlevi'nin kalbindeki bütün esrar ve manevi üstünlüklere kavuştu.
32-33 Hz Şeyh Osman Tavili KS(1781 Irak Cebelihimrin-1867 Tavili) Köyü Tavila'da Kur'ân-ı kerîmi ve bâzı kitapları okuyup bitirdi. Sonra Biyara'ya ve Hurmal'a giderek her memleketten gelen talebelerin ders gördüğü Hırpanî Medresesine girdi.Süleymâniye yoluyla Bağdât'a giderek büyük âlimlerin yetiştiği Geylânî Medresesine devâm etti. Sonra Şeyh Abdullah Hırpanî'nin medresesine devâm ederek, orada müderris bulunan büyük âlim ve velî Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleriyle tanıştı. Mevlânâ Hâlid hazretleri ona Fakih Osman adını verdi. Tasavvuf yolunda ilerleyerek Nakşibendiyye yolu usûlüne göre yetişti. Mevlânâ Hâlid hazretleri önce ona zâhirî ilimlerde icâzet, diploma verdi. İki sene kadar sonra da tasavvuf yolunda yetiştiğine ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatabileceğine dâir halîfelik verdi. Mevlânâ Hâlid hazretleri onun hakkında; "Ben gurbete ve meşakkate tahammül ettim. Bende makâmlar ve haller hâsıl oldu. Onları da benden Osman et-Tavilî aldı." buyurdu.Osman et-Tavilî hazretlerinin her biri ilim ve mârifet kaynağı olan Şeyh MuhammedBahâeddîn, Şeyh Abdurrahmân Ebü'l-Vefâ, Şeyh Ömer Ziyâeddîn, Hacı Şeyh Ahmed Şemseddîn isimli oğulları vardır.Osman et-Tavilî hazretleri vefât edince, büyük oğlu Şeyh Muhammed Behâeddîn, Tavila'daki makâmına geçerek, talebelerine ders verdi ve insanlara İslâmiyeti anlattı. Bir zaman sonra kardeşi Şeyh Ziyâeddîn Efendi de Biyara köyüne giderek orada bir dergâh ve medrese yaptırdı. Talebe yetiştirdi. Osman et-Tavilî hazretlerinin yolu, oğulları ve talebeleri vâsıtasıyla günümüze kadar devâm edegelmiştir.
Hz Abdürrahîm Arvâsî Efendi (-1786 Doğu Beyazid) Seyyid Abdullah Arvâsî hazretlerinin oğludur. Hazret-i Hüseyin soyundan olup seyyiddir. Nesebi, Abdurrahîm bin Abdullah bin Muhammed bin Muhammed Şehâbeddîn bin İbrâhim bin Âlim-i Rabbânî Cemâleddîn bin Kemâleddîn bin Kutub Muhammed bin Kâsım Bağdâdî'dir. Doğum târihi bilinmemektedir.Ahmed Hânî kabristanındadır.
Hz Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî (1813-1893) 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşlarına iştirak ederek cephede bizzat çarpışmış,Gümüşhanevi hazretleri batın aleminin pencerelerini açacağı, büyük nuru kucaklayacağı otuz beş yaşlarında Mevlana Halid Bağdadi’nin bağlılarındandır. İç susuzluğunu gidermek arzusuyla sabırsızlanan Gümüşhanevi pek yakın bir zamanda kendisini kucaklayacak bir inanç kahramanını beklemesi öğütlenmiştir. Nakşi yolunun büyük mürşidi Halid Bağdadi’nin kendisinden sonraki son altın halkasının sahibini başkentte kucaklamaktadır. Abdülfettah hazretlerinden Nakşibendi, Kadirriye, Sührevdiyye, Kubrevviyeve Çeştiyye tarikatlarından icazet alır.Mısır’a gelir, burada kendi tasnifi olan Ramuz-ul E-hadis’i yedi kere okutarak yüzlerce alime icazet verir.Her yıl biri Zilhicce diğeri Recep ayında olmak üzere halvete girer. Takva derecesi çok yüksektir. Gayet kanaatkar yaşar, çok zaman katıksız ekmekle yetinir, eline geçen parayı fakirlere dağıtırdı. Geceleri uyumaz zikir, ibadet ve eser yazmakla meşgul olurdu. Gündüzleri de öğrenci yetiştirmekle meşguldü. Kuşluk vakti oturduğu yerde yüzüne havlu örterek biraz uyurdu. Otuz sekiz yıl oruç tutulması haram günler dışında aralıksız oruç tutmuştur. Yatsı namazından sonra konuşmayı sevmez, yatsının abdesti ile sabah namazını kılardı. Hocası Muhammed Emin Efendi’de kendisine intisap edenler (bağlananlar)arasındaydı.
Hz Şeyh Muhammed el Hazin(1820-1892Siirt Fersaf)Yüksek ilimleri tahsil etmek üzere babası Şeyh Musa Efendi Hazretleri Onu Siirt'e götürdü. Devrin en büyük ilim merkezlerinden olan Hamid Ağa Medresesine Onu kaydetti. Bu Üniversitenin baş müderrisi, Molla Halil Efendi Hazretleri idi. Bu zat, Hz. Ömer’in otuzuncu göbek torunlarındandır.Hakkarili Seyyid Tâhâ (ks.) Hazretlerine müracaat ederek onun tavsiyelerini aldı. Seyyid Tâhâ Hazretleri, Şeyhimiz Muhammed el-Fersafi’den yaşça büyüktü. Onun için Şeyhimiz Ona derin bir saygı gösterir, nasihatlerini dinlerdi. Gıyabında, «Amcamız, büyük üstadımız» diye kendisinden bahsederdi. Seyyid Tâhâ Hazretleri, Şeyhimiz Muhammed el-Fersafi’ye: «Sevgili yeğenim, senin kalbinin anahtarı Halepçe’de, Şeyh Osman Efendi Hazretlerinin elindedir», buyurdu. Bunun üzerine Şeyhimiz Muhammed el-Fersafi, Halepçe’ye giderek Şeyh Osman Tavilî (ks) Hazretlerinin manevi terbiyesine girdi.Milâdî 1258 de Bağdad'ın Moğollar tarafından istila edilmesi üzerine Şeyhimiz’in ataları gelip Siirt’in Fersaf köyüne yerleşmişlerdir. Burası, Siirt’in bugünkü Tillo (Aydınlar) ilçesinin bir mahallesi gibidir. Aynı tarihlerde Abbasi saray erkânından bazı şahsiyetler de Moğol zulmünden kurtulup hicret ederek buraya yerleşmişlerdir. Siirt eşrafından bu meşhur aile, bilindiği üzere Hz. Abbas’ın soyundan gelmektedir. İsmail Fakirullah Hazretleri bu ailenin son büyüklerindendir. Osmanlı son devrinin büyük evliya ve ulemasından, (Marifetnâme’nin müellifi) Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi Hazretleri, bu zatın yanında yetişmiştir.Şeyhimiz Muhammed el-Hazîn, köyün yukarısında önceden gösterdiği yere defnedilmiştir. Henüz hayattayken burayı işaret ederek, «Beni buraya defin ediniz, Çünkü Halid bin Velîd Hazretleri Siirt’i fethettiği sırada çadırını buraya kurmuştur» der idi. Nitekim, vefatından bir yıl sonra, üzerine yapılan türbenin inşaatı sırasında temel hafriyatında kıvırcık saçlı bir şehid ile ona ait yay ve oklar bulunmuştur.
Hz Şeyh Muhammed Ali Hüsamettin KS(1862-1939)
Hz Abdülhakim Arvasi ( 1865 Van Başkale- 1943 Bağlum Ankara) Babası Seyyid Mustafa Efendi'dir
Hz Ahmed Haznevi (-1949) Son devirde Suriye'de yetişen evliyâdan. İsmi Ahmed'dir. Babası Hoca Murâd Efendi olup, Mardin ilinin İdil (Hazah) ilçesine bağlı Banihe köyündendir. Suriye'nin Kamışlı kazâsına bağlı Hızna veya Hazne köyünde doğduğu için Haznevî nisbesiyle anıldı. Doğum târihi bilinmemektedirSuriye'de Kamışlı kazâsına bağlı Telma'rûf köyünde vefât etti. Kabri oradadır.Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî hazretlerine talebe oldu.Hocası Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî hazretlerinin vefâtından sonra doğum yeri olan Hazne köyünde ve Telma'rûf köyünde ilim okutup talebe yetiştirdi. İnsanları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan saâdet ve kurtuluş yoluna sevk etmeye çalıştı. Yakından uzaktan gelerek sohbetleriyle şereflenen insanlar ondan istifâde ettiler. Birçok din âlimi, tasavvuf erbâbı yetiştirdi. Onun yetiştirdiği zâtların en başında, kabri Adıyaman ilinin Kahta ilçesine bağlı Menzil köyünde bulunan Abdülhakîm Hüseynî gelmektedir.
Hz Şeyh Alaeddin bin Muhammed el Hazin (-1969 Siirt) Şeyhimiz Alâaddin Fersafi (k.s) Hazretleridir.Şeyhimiz İslam'ı yaymak ve kalplere Allah sevgisini aşılamak için bütün Anadolu da ve Ortadoğu ülkelerini de içine alan geniş bir coğrafyada gezen, tanınan ve etkinliği olan son derece yaşlı olmasına rağmen gayret ve cehdini tükenmez bir enerji ile sürdüren çok müstesnâ, çok mübârek bir zâttır. Irak'ta Halepçe'ye bağlı Bağa köyünde ikamet eden, yüksek hasletlerle donatılmış, mânevi nazar ve hâlleri çok yüksek olan ve Allah için yaptığı yolculuklarda atının ayakları altına gelen taşların bile un gibi ufalandığı bir büyük veli olan Pirimiz Şâh Muhammed Ali Hüsâmeddin'in bağlısıdır.Onun bir ötesindeki halkada ise; kökeni Hz. Muhammed (s.a.v), Hz. Ali, Hz. Hüseyin (r.anhüm ecmain)'e uzanan ve veliler içinde bir güneş mesabesinde mesabesinde olan Seyyid Abdülkâdir Geylâni (k.s) Hazretler'inden gelen bütün mübârek kolların Anadolu'ya yansıtıcısı olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdi Zülcenâhayn Hazretleri'nin hâlifelerinden Osman Siraceddin-i Tavili(k.s) Hazretleri bulunmaktadır.
Hz Bediüzzaman Said-i Nursi(1876 Bitlis Hizan Nurs Köyü) Köyüne atfen Said-i Nursi olarak da anılır.
Mehmet Zaid Kotku Hocaefendi (1897 Bursa-1980 İstanbul) Gümüşhânevî Dergâhı şeyhi Mustafa Feyzi Efendinin önde gelen talebelerinden. İsmi Mehmed Zâhid, soyismi Kotku'dur. Hoca Efendi lakabıyla da tanınmıştır. Babası İbrâhim Efendi, annesi Sâbire Hanımdır. 1897 (H.1315) senesinde Bursa'da doğdu. 1980 (H.1401) senesinde İstanbul'da vefât etti. Kabri, SüleymâniyeCâmii hazîresindedir.Âilesi Şirvân'a bağlı, eski bir hanlık merkezi olan Nuha'dandır. Kafkasya'da bir dağ eteğinde bulunan ve ipekçiliği ile meşhûr olan bu yöreden Osmanlı-Rus Harbi sırasında Anadolu'ya gelen âilesi, Bursa'ya yerleşti.
Abdullah Fârûkî Efendi (1936 Siirt-) Bitlis'te ilköğrenimini tamamlamıştır. Bu arada 1954 yılında Bitlis'ten Muş'a gençliğinin ilk yıllarında göç ederler. Bu dönemde yani 1954-1957 yılları arası gördüğü manevi rüyalarla tasavvuf yoluna seyr ü sülük ederek islama hizmet edeceği kendisine işaret edilmiştir… Hoca Efendi 1957 yılında askerliğini İzmir'de yaptıktan sonra, 1962 yılında ailece Muş'tan Malatya'ya hicret etmişlerdir. 1963 yılında muhterem babaları vefat ettikten sonra kendisini tamamen bütün varlığı ve benliği ile İslam dinini anlamaya ve yaşamaya adamış, bu esnada dört mezhepten müçtehid Allâme Şeyh Muhammed Hazin (k.s)'in oğlu, hem de manevi yolunun devam ettiricisi olan muhterem ârif - i billâh, müçtehid, ilahi aşk bağlısı Şeyh Alâaddin Fersâfi (k.s) Hazretlerine intisâp etmiştir.Hüsâmeddin'in bağlısıdır.diğer silsilesine de vâris olmuştur ki , bu silsile Ömer'i Müceddidi bir silsiledir bu silsilenin icâzeti, 1976 yılında Kayseri'de mukim olan ve İmâm-ı Rabbâni Hazretlerinin torunlarından Şeyh Abdulhalil Mücedidi (k.s) tarafından kendisine tevdi edilmiştir. Bilindiği üzere İmâm-ı Rabbâni (k.s) Hz. Ömer soyundandır ve bu silsile sâdece Hz. Ömer soyundan olanlarca sürdürülmüş bir silsile olması bakımından tasavvuf tarihinde ayrıcalıklı bir yere sâhiptir. Abdülhâlil Müceddidi Hazretleri, Çin Türkistanı'ndaki zulümlerden kaçarak uzun bir yolculuktan sonra Türkiye'ye sığınan Doğu Türkistan'lılardandır. Kayseri'ye yerleştirilmişler ve burada irşad faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Doksan yaşını aşkın bir pir-i fâni olmasına rağmen, ders halkasını sürekli canlı tutar, evine misafir geldiğinde çocuklar dahil kapı dibinde oturarak ağırlar ve hizmetlerini bizzat kendisi yapardı.
Mahmud Esad Çoşan Efendi (1938 - 2001) Çanakkale'nin Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde doğdu. Babası Halil Necâti Efendi, annesi Şâdiye Hanım'dır. Anne ve baba tarafından soyu, Buhàra'dan Çanakkale'ye göç etmiş seyyidlere dayanır.Mehmed Zâhid Kotku Efendi'nin bizzat elinden tutarak kürsüye oturtması ile, İskenderpaşa Camii'nde hadis derslerine başladı (1977). Hafta sonlarında İstanbul'a gidiyor, hadis dersini yapıp Ankara'ya dönüyordu.Mehmed Zâhid Efendi'nin hastalığında, ameliyatında hep yakın hizmetinde bulundu. Son demlerinde de yanıbaşındaydı. Onun arzusu üzerine, 13 Kasım 1980 günü vefatından sonra, cemaatin eğitimiyle ve her türlü meselesiyle ilgilenme, tebliğ ve irşad görevini üstlendi. (5 Muharrem 1401)
.
Aslen İran’lı olup, İsfehan yakınlarında Cey köyünde doğmuştur. Mabeh bin Buzahşah olan ismini, Rasulullah efendimiz, Selman olarak değiştirdiler.”Farisi(İranlı)” nisbesiyle birlikte Selman-ı Farisi adıyla anıldı.Selmanü’l Hayr lakabı ve Ebu Abdullah künyesiyle tanındı.655 senesinde vefat etti.